Kar’dan Düşünceler

Yaz çocuğuyum ben, çok sıcak bir Temmuz gününde dünyaya gelmişim. Hatta annem hep anlatır; o zamanın Samsun Doğumevi şehrin tam ortasında yer alan, son derece kalabalık ve bakımsız bir hastanecikmiş ve hastane yaz sıcağında bilumum haşerelerle dolu olduğu için doğumumdan sonra, her 10 dakikada bir kundağıma herhangi bir hamamböceği girdi mi diye kontrol etmek zorunda kalmış. Etrafımı hamamböcekleri ve karafatmalar sardığı için mi bilinmez epeyce esmer doğan ben, yıllarca ailenin “Küçük kara kızı” olarak literatüre geçtim. Neyseki büyüdükçe, şişen balonun renginin açılması gibi ben de esmerliğimden buğday tenliliğe doğru terfi ettim yıllar içinde.

Doğum anılarım ve çocukluk hikayelerim değil bugünkü yazımın amacı; bembeyaz KAR… Ofiste kafamı çevirip camdan dışarı baktığımda gördüğüm, tam arkamda yer alan Ankara’nın en işlek ve kalabalık caddesi; Eskişehir Yolu, trafik keşmekeşi, etraf bembeyaz ve benim içim huzur dolu bugün. Her ne kadar yaz çocuğu olsam da kışların da ayrı bir tadı var. Kimbilir belki çok üşüyen bir insan olduğum için kış mevsimini sevmiyorum. Yazın güneşlenirken bile üşüdüğüm hesaba katılırsa, kışlara karşı önyargım bir parça açıklığa kavuşabilir. Dondurucu soğuk, ayaz benden ne kadar uzak dursun desem de kar başka… Gökyüzünden her biri farklı motifte ve şekilde düşen, düştükten sonra da insanın içinde bembeyaz bir huzur uyandıran kar… Bugün öğrendim ki; çok sayıda kar kristal çeşidi olmasına rağmen hepsi altı köşeliymiş. Kar tanelerinin kristal yapıları birbirinin tıpa tıp aynısı değil;  ABD’li Wilson Bentley, gördüğü muhteşem sanat karşısında adeta büyülenmiş ve elli yıl boyunca sürekli kar kristali fotoğrafı çekmiş. Elde ettiği 6000 resim içinde kristal yapıları birbirinin aynı olan iki kar tanesine rastlayamamış.* 

Şimdilerde daha az yağsa da eski yıllara oranla, şöyle bir geçmişe döndüğümde neler yapılmazdı ki yağan kar ile birlikte? Kar tatili diye  okul yıllarına mal olmuş bir deyimdi benim için kar, yağmasını beklemek ve yağdığı için okula gidememek ama aynı anda soluğu sokakta alıp kardan adam yapmak, karın üzerinde kaymak, deli gibi kartopu oynamak demekti. Kızarmış yanaklar ve burunla soğuğa hiç aldırış etmeyen çocuk halimle mutlu mutlu ama istemeyerek de olsa eve dönüş vakti geldiğinde üzerimdeki tüm kıyafetlerin ıslanmış olduğunu farketmek demekti kar.

Biraz daha büyüyünce başka anlamlar kazandı belleğimde kar; karda uzun yürüyüşler yapmak, camın önünde oturup karın yağışını seyrederken kahve ve sigara eşliğinde hayallare dalmak, kar üzerine yazılmış şiirleri geçirmek hafızadan…

Bugün ise karın zihnimde tüm bu anlamlarının yanı sıra bir başka noktaya takıldım. “Yetkililer, yağışlar nedeniyle oluşabilecek tehlikelere karşı vatandaşların tedbirli olmasını istedi. Karla mücadele ve tuzlama çalışmalarının sürdüğü belirtildi. Karayolları ekipleri, güzergahta kar küreme ve tuzlama çalışmasını sürdürüyor.”  Ne kadar sık duyuyoruz bu tür uyarıları. Herkes herkesi uyarıyor, Metooroloji uyarıyor, Karayolları uyarıyor,  Belediyeler uyarıyor. Bu bana çok anlamsız geliyor aslında, uyarıyorlar da ne oluyor? Ne yapmamız bekleniyor? Aslına bakarsanız kimse bizlerden birşey beklemiyor, beklentisiz bizler de birşey yapmıyoruz zaten kar yağdığında, yollar kapandığında.

2003 yılıydı,  yurtdışındaydık eşimle, bir süre için orada yaşamamamız gerekiyordu. Son derece soğuk olan ama hiçbir zaman yolların kardan kapanmadığı, okulların kar tatili olmadığı, yaya yollarının her daim temizlendiği bir şehirdi yaşadığımız. Bir akşam çok uzakta oturan bir arkadaşımızın evine gitmiştik yine böyle karlı ve buzlu bir günde. Tipik bir Amerikan eviydi gittiğimiz, 2 katlı, önünde eve ait şirin bir bahçesi olan. Sigara içmek için evin önüne çıktığımızda birden ayağım kaydı ve düşecek gibi oldum. Ev sahibi arkadaşım hemen koşarak geldi ve kolumdan tutarak “Napıyorsun, eğer burda kayıp düşersen bunun sorumlusu ben olurum, evimin önündeki karı ve buzu temizlemek zorundayım. Burada sana bir zarar gelirse benim de başım dertten kurtulmaz” deyivermişti. Şaşırmıştım, böyle bir uygulamayı ilk kez duyuyordum, herkes kendine ait olan ortak kullanım alanlarının bir kısmını temizlemek zorundaydı, orada kazara bir durum yaşansa sorumluluk o evsahibine aitti. Hatta aramızda esprisi bile olmuştu “Şimdi ben burda kendimi yere atsam kolumu kırsam, sana da tazminat davası açsam kazanır mıyım?” diye sordum; “Kesinlikle, canıma okursun” cevabını aldım.

Şimdi tekrar cama doğru dönüyorum, sıra sıra evler, yürümeye ve düşmemeye çalışan insanlar, ilerlemeye çalışan arabalar, neden bizde bu tür uygulamalar yok diye aklımdan geçiriveriyorum. Her ne kadar bu tür durumlarda Belediye sınıfta kalsa da, yapılan uyarılar sadece lafta kalsa da, biz de sade bir vatandaş olarak ne yapıyoruz?  Hiçbirşey… Yetkililer sadece uyarıyor, yapmaya çalıştıkları, daha doğrusu seçim sandığı ile arasının barışık olduğu semtlerde çalışmalar yapılırken diğerleri es geçiliyor. Bu es geçilmeyi de biz, düşmeden yürümeye çabalayarak ve en güzel ve ince duygularımızla Belediyeyi anarak sadece izliyoruz. Bu ne yaman bir çelişki böyle? Herşeyi mi birilerinden beklemeli yoksa biz de kendi adımıza birşeyler yapmalı mıyız?

Kar küreme bu kadar zor mu? Bu bir oyun haline getirilemez mi yaşadığımız çevrede, çoluk çocuğun katılımıyla diye ütopik hayaller de kuruyorum bugün. Sonra bir baktım  kar küreme temalı bilgisayar oyunları varmış. Ne kadar çok kürenirse o kadar çok puan alınıyor. Yaşamı da böyle bir oyun gibi düşünüp bazı uygulamaları keyifli halde yapmak mümkün olmaz mı acaba? İçimdeki diğer ses de bağırıyor bir yandan; “Ne verdiler ki bize, insanlar aç karınlarını  doyuramazken çıkıp bir de dışarda kar mı küreyeceğiz? Önce her daim arabayla bonus toplar gibi çukurlara girip çıktığımız yolları onarsınlar, çöpleri doğru düzgün toplasınlar, kaldırım namına birşey yok, yaya yolu mu o da ne? Çıkın bakalım çocuk pusetiyle gezintiye nasıl madara oluyorsunuz yolda sokakta? Herkes önce üzerine düşeni yapsın sonra ben de duyarlı bir vatandaş olarak evimin önündeki kaldırımı da temizlerim, kar da kürerim!!”

Ailecek pikniğe gittiğimiz çocukluğumu anımsadığımda, hep şu cümle çalınır kulaklarıma. Babamın o tok sesi; “Çocuklar hadi mıntıka temizliği yapıyoruz” Etrafa piknik boyunca döküp saçtığımız ne kadar çöp varsa keyifli bir şekilde abimle ikimizin güle oynaya toplamaya başladığımız o meşhur mıntıka temizliği. İşte kastettiğim tam da bu aslında, dengeler her ne kadar devamlı değişse de içimde, duyarlı bir vatandaş olmak, herşeyi yetkililerden beklememek ama diğer taraftan yetkililerden de üzerlerine düşeni yapmalarını istemek ve bu isteği de aklımızı kullanıp doğru kişileri seçerek yapabilmek…

Ben bu satırları yazarken başkentte  kar aralıklarla yağmaya devam ediyor, zorlukla geldiğim işyerimden eve nasıl dönerim diye de düşünüyorum diğer taraftan.

 

*Wikipedia

Sevdiysen Paylaş
Bu yazı Ordan Burdan İçimden kategorisine gönderilmiş ve , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Kar’dan Düşünceler için 11 cevap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.