Zaman zaman “internet icad oldu mertlik bozuldu” türünden yazılar kaleme alsam da günümüzün bu kamusal alanını tamamen yadsırsam gerçekten haksızlık etmiş olacağım internete.
Kutsal yüz kitabımız üzerine aylar önce bir yazı yazmıştım (bkz: Feysbuk; Kutsal Yüz Kitabımız Üzerine ) ve çocukluğumdaki hayalimi bir parça günümüze taşıdığından bahsetmiştim. Bu kez yine öyle oldu, 13 yıldır görüşemediğim arkadaşlarımla bir araya gelmeme vesile oldu facebook.
Hani okul yıllıklarının arkasına yazılır hep “her yılın bilmem kaçıncı ayının, bilmem kaçıncı günü şurada buluşacağız” diye. Daha gerçekleştirenine rastlamadım. Nedense bir coşkuyla insanlar birbirlerini bulur, gün ve saat kararlaştırılır ama nedense hep yarısı fire verir böyle buluşmalarda.
Üniversiteden mezun olduğumdan beri göremediğim arkadaşlarımı yeniden görebilecek olmanın heyecanı ile doluyken diğer taraftan içimden “Kimbilir ne kadar az insan katılacak” diye de düşünmeden edemiyordum. Facebook sayesinde yine gün ve saat kararlaştırıldı ve ben buluşma yerine giderken takside nasıl da heyecanlıydım. Takside telefonda konuşurken benim konuşmalarıma gayri ihtiyari kulak misafiri olan taksi şöförü
“Abla, Kayra oğlunuzun ismi mi?” diye sordu.
“Evet” dedim (nam-ı diğer Butçuk)
“Benim de oğlumun adı Kayra, büyük oğlumun ise Ahmet Taner”.
“Aaa Ahmet Taner Kışlalı’dan mı esinlenerek koydunuz bu ismi?”
“Aslında babamın adı Ahmet benimkisi Taner ama ne hikmetse Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürüldüğü gün doğdu bizim oğlan”
Şaşkınlıktan susuyorum ve tam da üniversite arkadaşlarımla buluşmaya giderken iki yıl boyunca derslerimize giren Ahmet Taner Kışlalı hocamızı bir kez daha içimden anıyorum.
Nihayet Kızılay’dayım, bu kez çılgın arkadaşım arıyor ve buluşma yerine gitmeden önce “Yanıma gel sana bir süprizim var” diyor. Bir fotoğrafçı stüdyosunda buluyorum kendimi, “Seninle şöyle profesyonel bir fotoğrafımız olamadı” diyor, bir koltuğun üzerinde oturmuş poz veriyoruz. Koltuğun üzerinde en son birbirimizin elini tutarken kendimizi gördüğümde kahkahalarıma engel olamıyorum. Nasıl bir fotoğraf olacak tahmini bile zor!!!
Nihayet Mülkiyeliler’deyiz, heyecanla üst kata çıkıyorum. Yanılmışım, sayısı üçü beşi geçmez derken daha kalabalık buluyorum masayı. Sonrası zaten ayrı bir yazı konusu bile olur. Bu tür organizasyonlara erkeklerin duyarsızlığı anlayamadığım bir konu aslında. Masada bir sürü çiçek varken sadece bir böcek var, o da bu organizasyonu düzenleyen sevgili arkadaşımız… Neden katılmazlar ki? Sonradan dank ediyor aklıma aslında öğrenciyken bile sınıfın %80’inin kız olduğu. Bizbize nasıl koyu bir sohbet başlıyor, ardından fotoğraflar, tokuşturulan kadehler…
Aslına bakılırsa 13 yıl özetleniyor masada bir bir, kim neler yapmış, nerede çalışıyor, evlenmiş mi, çocuğu var mı? Sadece masada olanlar değil olmayanlar da yad ediliyor. Gülmeler, hüzünlenmeler birbirine karışıyor ama sonuç olarak herkes “Ne iyi yaptık da bir araya geldik” diyor ve herkesin yüzüne hoş bir gülümseme yerleşiveriyor.
Gece bittiğinde son söz yine çılgın arkadaşımdan geliyor;
“Masada birşey unuttuk mu Nazan?”
“Hayır sadece anılarımız kaldı.”
Masada Kalan Anılar için 8 cevap