Çok sevmesem de neler yaptığımı, en son ne okuduğumu, ne seyrettiğimi, ne yiyip ne içtiğimi blogumda yazmayı -en azından başlarda öyle idi-, Kendimle Sohbetler I yazısından sonra keyifli gelmeye başladı aslına bakarsanız. Arada kaynadı gitti, oysaki bu yılki doğumgünüm ile yazmak istediğim bir iki söz vardı. Malumunuz yengeç burcuyum, tatilde iken kutladık doğumgünümü ailecek. Ama ondan önce sevgili ofis arkadaşlarım bana çok güzel bir kutlama yaptılar. Teşekkür etmek istediğim biri var aslında, belki de bu yüzden yazıyorum bu yazıyı.
Zamansız alınan veya verilen hediyelere bayılırım, hiçbir sebep yokken. Özel bir gün kutlanmıyordur ve olmadığı için de kimsenin bir beklentisi olmadığı gibi diğerlerinin de hediye alma zorunluluğu yoktur. Öbür türlü, sevgililer gününde, yılbaşında, anneler, babalar gününde, doğumgününde bekler durur insan, ya bir hediye ya da bir kutlama mesajı. Kim arayacak, kim ne alacak ya da kim hatırlayacak?
Bir de olayın ticari boyutu var ki sormayın, en nefret ettiğim günlerden biridir mesela sevgililer günü, çok anlamsız bulurum ve hayatımda bir kez olsun kutlamadım bu günü. İnsanları zorunlu olarak kırmızı gül almaya teşvik eden, normalde 5 kuruşa alabileceğiniz gülün, size 15 kuruşa kakalanması ile özdeş belleğimde sevgililer günü. Oysaki ne zordur belli bir günde birisine bir hediye almak, beklenti düzeyi yüksekken o beklentinin altına düşmemeye çalışmak. Ama düşünün hiç olmadık bir zamanda bir sebep yokken bir arkadaşınızın size ufacık da olsa bir armağan vermesi, bir kitap alması hiçbir beklenti yokken ne çok mutlu eder bizleri.
Hediyelerin yaratıcılığı da ayrı bir zeka ürünü diye düşünüyorum. Maddi bir boyutu olmayıp da karşısındaki kişinin nelerden mutlu olacağını bilen bir dost tarafından alınmış yaratıcı bir armağan, özel ve kimsenin aklına gelmeyen bir hediye. Bu yazıyı yazmaya sebep bu yıl doğumgünümde -her ne kadar özel bir gün de olsa- hiç beklemediğim bir hediye almamdır iş arkadaşımdan, sevgili Hande’den.
Doğumgünüme 1-2 hafta kala ne kadar gazete ve dergi varsa hepsinin çeşitli yazarlarına, editörlerine benim için mesaj atmış ve bana doğumgünü hediyesi olarak blogumdaki yazılarımdan birini doğumgünümde yayınlamalarını rica etmiş. Blog yazanlar bilirler, okunmak ve yorumlanmak ne denli mutlu ve motive edicidir. Her birine blog adresimi verip, arada bir de bazı yazılarımı göndermiş ve birinden cevap almış, hem de tam doğumgünümde. Bu benim aldığım en farklı ve en emek isteyen hediye idi benim için, çok mutlu oldum tabi ki..
İkinci teşekkür ise sevgili eşimin annesine, tatilde iken kaldığımız otelde her türlü organizasyonu önceden planlamış, çok güzel bir masa hazırlatmış ve çok da güzel bir pasta yaptırtmış. Her akşam olduğu gibi “Herşey dahil” sisteminin o bitmek bilmez yemek kuyruğunda bekleyeceğimi sanırken kendimi bir anda “Alacard” bir restoranda ve çok özenli bir masada bulunca çok şaşırdığımı söylememe bilmem gerek var mı? Ama en ilginci de garsonun, yemekler yendikten sonra masamıza gelip “Doğumgünü olan kişinin adı neydi, pastayı şarkı söyleyerek getireceğiz de” demesi idi. Sonradan buna o kadar çok güldüm ki, gerçekten de pastayı üç garson doğumgünü şarkısını söyleyerek getirdiler. Bunu dememiş olsalardı pasta falan olacağı aklımın ucuna bile gelmezdi, bir süpriz işte böyle mahvedilir der gibi bakıyordu sevgili annem. Hoş bir anı olarak da yer etti hafızama.
Herşeye rağmen 33 yaşımı devirdiğim bu yıl benim için çok güzeldi diğer doğumgünlerimden farklı olarak. Bu yüzden bu iki teşekkürü bir borç bildim ve her ne kadar geç de olsa borcunu yerine getirmiş bir insanın gönül rahatlığı içindeyim şu an.
İki Teşekkür, Bir Doğumgünü için 12 cevap