Henüz 20 yaşındaydı, yeni öğretmen olmuştu genç kadın. Hep hayalini kurduğu, yapmak istediği meslekti öğretmenlik. Minicik öğrencileri olsun, onları, aydın idealleri ile hamura şekil verir gibi yoğursun istiyordu. Bu dileği gerçekleşti ve yemyeşil küçücük bir köy okulunda başladı büyük bir aşkla mesleğine. Sadece öğretmenlik aşkı değil, hayatında ilk kez bir başka duygu da yerleşmişti yüreğine genç kadının. Kendisi gibi öğretmen olan ve kendisinden 5 yaş büyük meslektaşı ona aşık olmuş o da bu aşka kayıtsız kalamamış, 2 yıl süren mektupların, şiirlerin ardından mutlu sona ulaşmışlar ve evlenmişlerdi.
1971 yılının Mayıs sonları… Ülkenin genç beyinlerinin değişmek adına, yepyeni ufuklar açabilmek adına ideallerinin peşlerinden koştukları zor zamanlar… Genç adam öğretmenlik mesleğinden ayrılmış yeniden üniversite eğitimi için bir başka şehre gitmişti. İşte o mektuplar, şehirlerarası akıp gitmişti aralarında. Genç adamın okul bitip de ilk görev yeri olan İzmir’de arkadaşları yalnız bırakmamış, şirin bir ev tutmasına yardımcı olmuşlar, derme çatma eşyalarla evini elbirliği ile döşemişlerdi. Envai çeşit çiçek kokusunun birbirine karıştığı, çıkmaz bir sokakta, bir oda ve bir salon minicik bir evdi bu. Genç kadın ise köy okulunda öğretmenlik görevini sürdürüyor, evine her akşam yalnız gidiyor ve görev yerlerinin aynı şehirde olacağı günü iple çekiyordu. Okullar tatil olduğunda ise ilk yaptığı bavulunu toplayıp, İzmir’de Karşıyaka’daki o şirin eve koşmak olmuştu. En azından üç ay beraberlerdi.
Genç kadının İzmir’e gitmesinin ertesi günü arkadaşları onları evlerinde ziyarete gelmiş, gece boyu süren sohbet, şakalarla ve kahkahalarla geç saatlere kadar sürmüştü. Her biri İspanyol paça pantolon giyen, saçları favorili bu gençlerin ev ziyaretleri pek keyifli geçmişti. Oysaki o dönemler, erkeklerde favorili saçların ayrım sayıldığı ve potansiyel suçlu görüldüğü günlerdi. Bu sebeple mi bilinmez, ertesi gün eşini işine uğurlayan genç kadının minik evlerinin kapısı hızla çalmaya başlamıştı. Kapıda polisleri gören genç kadının korkusu artmış ancak sağlam duruşundan da taviz vermemişti. Eve giren polisler öncelikle evin her köşesini didik didik aradıktan sonra hiçbir açıklama yapmadan genç kadının kimliğini alıp “Bizimle Karşıkaya Emniyet Müdürlüğü’ne geliyorsunuz” demişlerdi. Evden çıkarken de “Hıh bütün eşyanız bu mu yani?” imalı imalı gülmüştü polislerden biri:
-“Hiç de yeni evli bir çiftin evine benzemiyor doğrusu!”
-“Kendi evimiz başka bir şehirde, burası şimdilik bulunduğumuz ev.”
-“Siz öğretmen misiniz?”
-“Evet..?? Neden sizinle geliyorum sorabilir miyim? Ne sebeple?”
-“Bunu gidince kendiniz öğrenirsiniz.”
Çıkmaz sokağın çiçek kokulu havası bir anda polis arabası ve polislerin arasında ilerleyen genç kadının görüntüsü ile başka bir kokuya ya da korkuya dönüşmüştü. “Allah’tan ellerimi kelepçelemedi bu kaba adamlar” diye seviniyordu genç kadın. Öyle ya, hiçbir sebebi olmasına gerek yoktu tutuklanmanın o zamanlar. Her kapıda ve camda meraklı bakışlar etrafını sarmıştı kadının ve üzerinde birden 40-50 çift göz hissetmişti. Korktuğunu belli etmemeye çalışıyor, herşey normalmiş gibi davranmaya çabalıyordu. Polis aracına binerken arkasından pis pis sırıtan polis:
– “Kaç aylık evlisiniz söyleyin bakalım?”
– “6 aylık.”
– “İyi evlilik cüzdanınızı da yanınıza alın.”
Aracın içinde ilerlerken “Eşinizi tanıyor musunuz?” diye soran polise çok sinirlenmişti genç kadın. Ne demek eşini tanıyor muydu? Bu ne aptalca ve saçma bir soru idi böyle. Sakin davranmaya çalışarak:
– “Tanıdığımı sanıyorum.”
– “Hep öyle derler zaten!”
Yol boyu süren aşağılamalar, saçma sapan sorular, üstelik ne olduğunu dahi bilmediği bir sebeple genç kadın Karşıyaka Emniyet Müdürlüğü’ne doğru ilerliyordu. İçinden de “Nasılsa bir suçum yok ne olacak ki ! “ diye de kendini teselli etmeye çalışıyordu.
Emniyet Amirinin odasında kendisine türlü türlü sorular sorulan genç kadın, hepsine cevap vermiş, eşinin adını, mesleğini, neden orada bulunduklarını, kendi mesleğini anlatmıştı. Bunun üzerine eşinin işyerinde de soruşturma yapmaya başlanmıştı bile.
Emniyet Amiri:
– “Evinize dün akşam sakallı, favorili gençler gelmiş? Kimdi onlar?”
– “Eşimin iş arkadaşları.”
– “Nasıl insanlar tanıyor musunuz?”
– “İyi insanlar …???”
– “Ama saçları favorili ve sakallılarmış”
– “Pardon ama favorili saç suç mu? Eğer öyle ise ilk önce sizin favorilerinizi kazıtmanız gerekiyor”
demişti genç kadın amirin favorili saçlarına bakıp. Artık dayanamamış o süreye kadar sakinliğini korumaya çalışan genç kadın, sırf favorili saçlı arkadaşları var ve onları evinde ağırladıkları için orada bulunmasına isyan etmişti. Niye, neden oradaydı ve ne olmuştu?
Aradan uzunca bir zaman geçtikten sonra, birbiri ardına sorular, araştırmalar derken bir odada beklemekte olan genç kadın iyiden iyiye korkmaya başlamıştı. Tam o sırada Emniyet Amiri genç kadının yanına gelip “Kusura bakmayın, bir yanlışlık olmuş, yorduk sizi buraya kadar. Şehre dün gelen öğretmen bir bayan aranıyordu, dün gece de evinize gelenler de kuşku uyandırınca ve bize gelen ihbarla biz de sizden şüphelendik. Bir yanlışlık oldu sonuçta. Arkadaşlar da işlerini yapmak zorundaydılar.” “Ama çok da kaba yaptılar” demişti genç kadın. Bu arada aklına takılmıştı; kim, ne sebeple onları tanımadan, onlar hakkında peşin bir hükümde bulunup ihbarda bulunsun ki?
– “Amir Bey, ihbarda bulunan kişi sizden bir ödül alamadı ama lütfen bana söyleyin de ödülünü ben vereyim ona sadaka niyetine.”
Tabiki öğrenememişti kim olduğunu genç kadın. Eve geri döndüğünde giderken yollara camlara taşan bakışlar bir anda kaybolmuş herkes kapı arkasında ya da pencere gerisinde bakar hale gelmişti genç kadının sert bakışları karşısında. O günden sonra da orada kaldıkları süre boyunca her sokaktan geçişinde arkasından fısıldaşmalar duydu genç kadın ama hiç aldırmadı, nasılsa bir suçu yoktu, onlar utanmalıydı.
Akşam eve dönen eşinin gayet masumane sorulan “Eee günün nasıl geçti bakalım” sorusuna “Hiiçç, Karşıyaka Emniyet Müdürlüğü’ne bir ziyarette bulundum geldim” diye yanıt vermişti genç kadın ve eklemişti: ” Bir daha sakın bana bu soruyu sorma olur mu?”
…………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………..
Geçenlerde televizyonda rastladım “Eve Dönüş” isimli Türk filmine, nedense daha önce izlememişim. 1980 döneminde sebepsiz, suçsuz yere hapse atılan ve her türlü işkenceyi gören bir adamın hikayesi idi anlatılan. Aptal bir ihbar nedeniyle günlerce işkence görüyordu. Filmin sinematografik kalitesi bir yana o dönemin bazı gerçeklerini yansıttığı için ilgi ile izledim.
Babam film bittikten sonra daldı düşündü ve “Hey gidi günler” dedikten sonra anneme dönerek “Eee Hatun günün nasıl geçti?” diye soruverdi, ben birşey anlamadım bu sorudan, filmin sonunda niye soruldu ki dedim içimden. Annemin yüzünde acı tatlı bir tebessüm…
Gerisini artık biliyorsunuz zaten; “Bir Favorilik Hikaye”
Bir Favorilik Hikaye için 9 cevap