Kadın kadına sohbetler pek enterasan oluyor. Çocuklu ve evli ise bu kadınlar konu mutlaka dönüyor dolaşıyor çocuklara geliyor. Ergenekon davası bile çocuklara göre yorumlanıyor. Çocuklardan uzaklaşıldığı nadir anlarda ise evlilikten, aşktan, erkeklerden, eşlerden konuşuluyor. Biz kadınların siyaset, güncel olaylardan konuşma potansiyeli en fazla beş dakika. Gündemdeki olayların içinde bile aşkı arıyoruz, sevgiyi arıyoruz, mutluluğun resmini çizmeye çalışıyoruz. Umut istiyoruz çünkü, geleceğe dair, çocuklarımızın geleceğine dair. En çok buna ihtiyacımız var. Bu yüzden ağır mevzular pek bize göre değil. Kim ne giymiş, kiminle nerede görülmüş kadar da sığ değil elbette bu sohbetler. Bir çeşit sorgulama, kişisel terapi aslında. Kadınların erkeklere nazaran kendilerinden daha fazla bahsettikleri düşünülürse bu ifade edişlerde ne denli kolay, açık ve samimi olduğu da bilinir. Geçmiş, yaşananlar, pişmanlıklar, özlemler ile dolu bol sigara ve kahveli sohbetler…
Geçenlerde yine böyle koyu bir sohbetin orta yerinde bir arkadaşım “Ara Dönem Adamları” deyiverdi. Nasıl birşey bu, böyle bir tabir mi var da benim haberim yok diye konuyu deşmeye başladım. Ve sonra duyduklarım beni hem şaşırttı hem de hak verdim. Sohbetin sonunda da ben ne yapıp edip bunu bloguma yazacağım diyerek de arkadaşımdan izin istedim.
Efendim şöyle imiş açıklaması; Bir kadın evlenmeden önce eğer imkanı var ise mutlaka aşkı, tutkuyu tadarmış bir erkekte. Ama o olmamalıymış evleneceği erkek, olamazmış da. Nedense onca aşkla, tutkuyla bağlanılan ama beraberinde de onca acıyı getiren bu aşk adamları ile evlenilmezmiş. “İlk aşklar bitmeye mahkumdur” mantığı yani. Kıskanılan, belki aldatılan, uğruna türlü fedekarlıklar yapılan, kendinden bile vazgeçilen bu aşk adamlarından kopmak da zormuş, bir arada olmak da. Ne onunla ne de onsuz çözümsüzlüğü gibi. Neden sonra bir vesile olur ya da dank eder de bir yerde bitiverirmiş bu apansız ilişkiler. Aşk adamları yaşattıkları acıların yanında tutkuları, sürprizleri ve vazgeçilememezlikleri ile anımsanırmış sonraları hep. Kadınlar yorgun savaşçı ruhlarıyla dingin limanlara demir atmak isterlermiş. Bildik, tanıdık ve güvenilir limanlar. Aşk adamının tersine hareketleri ve tepkileri önceden kestirilebilen, sakin ve güven veren bu adamlar çıkarmış sahneye. İşte bu adamlar ara dönem adamlarıymış. Yoğun ve yoran bir aşk adamından sonra tam tersi dingin ve tekdüze adamda bir öncekinin hatıralarını silmeye, yaralarını onarmaya çalışırmış aşk gazisi kadınlar. Çok tezatmış aşk adamı ile ara dönem adamı. Ama adı üstünde ara dönem olarak kalmalıymış aslında. Bir geçiş noktası gibi, bir ara durak gibi. İşte en büyük hata böyle bir gaflet anında ara dönem adamı ile evlenmekmiş. Oysaki ara dönem olarak kalsa bir sonraki adımda her ikisinin karışımı olan mükemmel aday evlilik için çalabilirmiş kadının kapısını. Acaleci davranmak evlilik adına en büyük hataymış. Oysaki en uygunu bir zamanlar birilerinin aşk adamı, başka birilerinin de ara dönemi olmuş olan adammış evlilik için. Erkeklerin evlenme kıvamına gelmeleri zor iş, geç olgunlaştıklarından mı yoksa doğaları gereği mi bilinmez ama yaşayarak tecrübe ediniliyor.
Tüm bu konuşmalardan sonra Çiğdem Anat’ın “Aklım Nereye Gidiyor Ellerim Nereye” kitabından bir bölüm geliyor aklıma.;
“Ben hiç ara durak olmadım,
Ben ulaşılacak şehirdim.
Git molanı başka duraklarda ver”.
Kim kimin mola durağı, kim kimin aşkı öğreteni ya da ideal adayı bilinmez. Ama eminim vardır geçmişin tozlu sandıklarında sizlerin de maceralı yolculukları, molaları…
Şanslı iseniz benim gibi, yani çokça yolculuktan ve moladan sonra evliliğe hazır hale gelen biri ise karşınıza çıkan, hiç durmadan kırmızıda bile gaza basmak zamanıdır derim. Sahi siz kaçıncı duraktasınız? Yoksa son durak evliliğe keyifli bir yolculuktan sonra mı ulaştınız? Yok değil ve hala yolda iseniz nihansu seyahat size hayırlı yolculuklar diler.
Aşk Yolculuğu, Molalar ve Son Durak için 5 cevap