“İş hayatı = Kişisel ajandalar savaşı”
Üzerine sayfalarca yazı yazılabilir, saatlerce konuşulabilir bana göre. İş hayatı herkesin kendi kişisel ajandasını uygulaması üzerine kurulu. Yıllar önce kariyerinin zirvesinde iken “Kariyer denilen şey bir hiçmiş” diyen dostumun cümlesi geliyor aklıma. İş görüşmelerinde sorulur ya hep;
“Kariyer hedefiniz nedir?”
“Hedefim yok.”
“Aaa olur mu? Hedefi olmayan insan başarılı olamaz”
Peh peh peh… Peki söyleyeyim; kariyer hedefim fırın açmak, oldu mu?
Her neyse ne diyorduk, kariyer denen şey aslında süslü kocaman bir balon. Bir zaman geliyor ve bu balon patlıyor.
Projeler çocuklarım gibi oluyor demiştim bir yazımda aylar aylar önce… Mimar ya da mühendis değilim ama bir proje geliştirilirken çorbada tuzu olan ve her yeni doğan proje bebeğini yeni ebeveynleri ile tanıştıran kişi olarak bir gönül bağımın oluşması kaçınılmaz… Doğum sancıları gibi proje hazırlık sancıları içinde doğan o “Proje bebek” zamanla çocuk oluyor, emekliyor, yürüyor, koşuyor. Ve ben her defasında koşup da başkalarına teslim ettiğimde tamam diyorum buraya kadarmış…
Son proje bebeğimde ise böyle olmadı, yukarıda bahsettiğim o kariyer balonu patladı zamanından önce. 32 ay boyunca özel hayatımı dahi hiçe sayarak, eşimin “Yeter artık Stokholm sendromunu abarttın” sitemlerine kulaklarımı tıkayarak, oğlumun “Annem nasılsa bizimle hiç gelemez, plan yapamaz” diyerek tüm planlarında beni saymamasını bile içten içe kabullenerek çalıştım. Belki sınırlarımı iyi koyamadım belki hep “İyilik yapma görevin olur”u yaşadım, ya da bilemiyorum eşektim ve eyerleyen çoktu. Ne olduysa oldu ama ben biliyorum ki tüm bunları bilerek ve isteyerek yaptım yani bir nevi gönüllü bir kölelikti benimkisi. Severek, her sabah aynı heyecanla gittiğim bir işim, çok sevdiğim proje bebeğim vardı.
Ne zamanki o balon patladı ve ben çantamı alıp “Hadi bana eyvallah” dedim işte o zaman anladım iş hayatının yeni yeni tattığım bazı cilvelerini. Ve sonra baktım ki dışarıda bir hayat var, hayat geçiyor ve ben kaçırıyorum, ıskalıyorum. Sonra denge ve doz konusunda kendimi eğitmeye başladım. Ve şimdilerde dozunda tutarak çalışmaya alıştırdım kendimi ve bir gün gerçekten sabahları o mis kokulu taze ekmek kokusunu duyacağım fırını açacağıma inandım ve elbette hayatı ıskalamadan…
Neler öğrendim?
Hani kitaplarda yazılır ya başarılı insanlar anlatır nasıl sattım, nasıl başardım bla bla bla..
Bu değil derdim bunları kendime yazıyorum aslında kimse üzerine alınsın veya pay biçsin diye değil. Kendime sesleniyorum, aynı yollardan bir daha aynı şekilde geçmemek için…
- Müşteri eğitilebiliyor.
- Patron yönetimi diye ayrı bir iş disiplini var.
- Tepeye ne kadar yakın olursanız iş hayatında o kadar yalnızlaşıyorsunuz.
- Ne kadar yükselirseniz o kadar az seviliyorsunuz.
- Arkadaşlık ve iş arkadaşlığı bir arada barışık olmuyor hep kavga ediyorlar, siz birini seçmek zorunda kalıyorsunuz.
- Duygusallık en zayıf halka ve en tehlikeli durum; suiistimal ediliyorsunuz.
- Çıkarınızın çatışmadığı herkesle çok iyi geçiniyorsunuz.
- Beraber çalıştığınız kişilerin sizinle ilgili çıkarları olduğu sürece değerlisiniz.
- Arkadaşını tatilde veya aynı evde yaşarken gerçekten tanıyan insanoğlu iş arkadaşını da kriz anında tanıyor.
- Sağ kolu sandıklarınızın sol vurduklarını görüyorsunuz.
- Kriz anında kim yanınızda olur, taşın altına kim elini koyarsa o kişi veya kişiler beraber yola devam edeceğiniz kişilerdir.
- Ve en iyi müdür en yeni müdürdür.
Ben kariyerimde önemli bir dönemi noktaladım. Yukarıdaki maddeleri o kadar çoğaltabilirim ki işte bu dönemdir bana bunu öğreten. Tüm diğer dönemlerimin öğrettiklerinin yanında insan hala 40 yaşında bile pek çok şey öğrenebiliyormuş.
Ve son olarak bu öğrendiklerim ile Bernard Shaw’ın şu cümlesini hatırlıyorum;
”Güçlü olan zayıf yönünü bilendir, daha güçlü olan zayıf yönüne hükmedebilendir.”
Hükmedebilmeye başladığım yönlerimle yeni işimi ve yeni bir proje bebeğimi kucaklıyorum şimdi…
Kariyer Balonu için 8 cevap