Sil/in/mek


Kanlı ay tutulması varmış ve parçalı güneş tutulması, bu ay, ikisi birden… En çok da yengeç burçlarını etkisi altına alıyormuş. Bundan sebep mi bilmiyorum bu ay gerçekten çok yorucu ve boğucu olmaya başladı benim için. Ve bu yoruculuk ve boğuculuk içinde kendimle biraz daha uğraşmaya karar verdim, kendimi iyice yordum. İki gündür düşünüyorum ve kulaklarımda bir şarkı çınlıyor sürekli “Yalnızlık Ömür Boyu”…

Hayatımdan çıkanları düşünüyorum bir bir, silinenleri, sildiklerimi, beni silenleri… Hani eskiden karanlık odada fotoğraf baskısı yapılırdı da fotoğraf kartında görüntüler yavaş yavaş belirirdi ya solüsyonun içinde. Ne güzel bir an’dı o. İşte tıpkı ona benzetiyorum, bir anda bir sebeple hayatımızda beliriveriyor insanlar, zamanla arkadaş, baki kalanlar ise dost oluyor ve o fotoğraf karesinde silinmeyen yerlerini alıyorlar. Gel zaman git zaman ıslanıyor fotoğraf, eskiyor, sararıyor, yırtılıyor ve bir de bakmışız ki görüntü silinmiş.

Seneler önce üniversitede en yakın iki kız arkadaşımın kendi aralarında birbirlerine yazdıkları mektupları bir şekilde okuduğumda (bilinçli ve istekli değildi) içerisinde yazılanlar beni dehşete düşürmüştü çünkü hem ben hem de özel hayatım çekiştirilmekle kalmıyor bu aslında bir dalga konusu olarak şehirlerarası mektuplarla gidip geliyordu. O zamanlar bu benim için nasıl onarılmaz bir yıkımdı. İkisini de çıkardım hayatımdan ama aslında düşününce ben değil zaten onlar çıkmış gitmişlerdi. Uzunca süre gözyaşı, kızgınlık, öfke sarmalında andım onları.

Çocukluk arkadaşım olup da hiç kopmayacağımızı düşündüğüm bir başka kız arkadaşım da o dönemde yaşadığı can sıkıcı olayla ilgili ona yeterince ilgi, alaka göstermediğim için benimle ağır konuşmuş, yetmemiş hamile halimle o kadar vıcık vıcık duygusallık ve beni yöneten hormonlarımın arasında daha da üzerek günlerce ağlamama neden olmuştu. Silinmedi, gitmedi, ayrılmadık belki ama bir daha hiç eskisi gibi olamadık çünkü bazı yaralar tamir edilemiyor. Yaşanılan üzüntü ile doğru orantılı unutamama hali.

Aynı ortamda çalıştığım başka iki diğer kız arkadaşımın ise tıpkı seneler önceki gibi bu kez elektronik ortamda birbirlerine gönderdikleri yazışmalar içerisinde kendi adımı ve izlerimi buluveriyorum. Yan yana, burun buruna çalışırken hemen yanı başınızdaki odalar arasında bu chat’leşme halinde adımın zikredilmesi ve bunca çekiştirilmek bu kez sanırım daha az yaralıyor beni. Ne de olsa bünye idmanlı. Sonra her ikisi de siliniyor yine, gidiyorlar, hatta yetmezmiş gibi ağzımı açmasam da onlar tarafından dışlanıyorum. Bir tesadüf mü yoksa Tanrı’nın “Bak sevgili enayi, salak kulum gör” dediği için mi önüme serili veriyor tüm bunlar bilemiyorum. Ama hepsinin sonunda tek bir şey var ki üzüntü ve muz kabuğu…

25 yıl önceki taşları yerinden oynattığımda da çok şaşırtıcı gerçeklerle karşı karşıya buluyorum kendimi geçen yıl, bir başka arkadaşımla ilgili. Keşke hiç bilmeseydim, öğrenmeseydim dediğim bir takım olayları/durumları öğrenmek bu kez gerçekten çok yıkıcı oluyor, bünye bu kısımda idmanlı değil anlaşılan. Zaten elimde kalan hep bu hayal kırıklıkları ve üzüntüler oluyor.

Sosyal medya üzerinden silen, engelleyen kişileri ise burada yazmaya değer bulmuyorum bile. Sonuç olarak o fotoğraf kartında bir belirip bir siliniyoruz zamanla. Ne var ki silinen kişiye verilen değerle üzüntü derecesi at başı farkla doludizgin koşuyorlar yüreğimde.

İşte yine bu ay silinenler, sildiklerim ve beni silenler üzerine uzunca düşündüm, düşündükçe yordum kendimi ve sonuçta yine aynı noktaya vardım; “Yalnızlık Ömür Boyu”. Hatalarım vardır elbet, gereksiz verilen değerler, onca anlam yüklemeler, sert çıkışlar ve belki gereksiz suskunluklar da yapmışımdır. Ama yine de kaçını hak ettim derseniz sanırım hiç birini. Çünkü görünen yüzün dışında o okyanusun altındaki buzdağı o kadar büyük ki içimde aslında ne çok üzüldüm de çaktırmadım belki.

Yani demem o ki giderek yalnızlaşıyoruz ve insanın gerçekten dostu zamanla azalıyor, yok oluyor, elinde avucunda çok az insan kalıyor. Kim bilir belki bu da yaşamın doğal bir işleyişi; giderek yalnızlaşmak ve belki giderek tahammülün azaldığı noktada alttan alamamak ve silebilmek.

Bazı kişiler için iyi ki silinmiş gitmişler desem de bazıları için hala burnumun direği sızlar, her şeye rağmen.

Bu öğretiler de 40’lı yaşlarıma not olarak düşsün istedim, 50’li yaşlarda bunun üzerine tekrar düşünürsem yine yazarım yeni silinenlerle belki…

Sevdiysen Paylaş
Bu yazı Ordan Burdan İçimden kategorisine gönderilmiş ve , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Sil/in/mek için 1 cevap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.