Küçükken her meraklı kız çocuğu gibi annemin dolabını karıştırır, ayakkabılarını denerdim, hatta gizli gizli makyaj malzemeleriyle yüzümü palyaçoya çevirirdim. İşte bu dolap karıştırmalarımın birinde yukarıdaki fotoğrafta üzerimde olan kırmızı hırkayı bulmuştum. Bulduğum andan itibarenden de hırkaya el koydum. Çok eski bir hırkaydı aslında, kırmızı renkli, ceplerinin üzerinde çiçek işlemeleri olan ve tam anlamıyla bana “Çiçek Çocuk” dönemini anımsatan bir hırka. 34 yaşıma geldim, hala ilk giydiğim zamanki gibi – ki yaklaşık 20 yıl olmuş- beğeni ile giyiyorum. Benden önce de annemin 20 yıl giydiğini varsayarsak zamana meydan okumuş kırmızı Çiçek Çocuk hırkası.
Sabah sabah annemden aşırdığım kırmızı hırkanın hikayesi değil yazacaklarım. Önceki gece seyrettiğim iki diziden biri olan “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” vardı yine ekranda, büyük bir keyifle bazı yerlerinde gözlerim dolarak izledim. Dizi hakkında söylenebilecek pek çok şey var ama eleştirel bir yaklaşımla diziyi irdelemek istemiyor canım, bunu benden başka pek çok kişi yapıyor zaten. Dizi, dönem dizisi. İşte beni kalbimden vuran noktası bu, tıpkı “Hatırla Sevgili” gibi tıpkı gelmiş geçmiş tüm zamanların bana göre en iyi Türk dizisi olan “Çemberimde Gül Oya” gibi..
Bir dönem anlatılıyor, o dönem ki benim yaşamak istediğim, o tarihsel gelişimlere şahit olmak istediğim süreç… 60’lı yılların sonları ve 70’li yılların başları, 68 kuşağı, çiçek çocukların dönemi ve “Savaşma Seviş” sloganlarının her yanda dile getirildiği yıllar.. O yılların inanılmaz müzikleri, aşkın, sevginin çok daha saygı dolu olduğu, ilişkilerin bunca yozlaşmadığı, dejenere ilişkiler yumağının bunca artmadığı, komşulukların gerçek anlamda hakkının verildiği, çocukların sokaklarda oynayabildiği, dut ağacının altına çarşaf gerilip de dutların silkelendiği, haber kelimesinin “Ajans”la özdeş olup kısa, orta ve uzun dalga arasında seçim yapıldığı, telefonla iletişimin köşe başlarındaki kulübelerde jetonla yapılabildiği, internetsiz, cep telefonsuz, dinlenmesiz, aranıp da bulunamasız, izlenmesiz, yüzyüze iletişimin altın çağını yaşadığı o zamanlara geri gitmek istiyorum. İnsanların birbirleriyle tanışmalarının belli ritüellerinin olduğu bir “Mrb” ile iletişimin başlamadığı, buluşmaların muhallebicilerde yapıldığı o yıllara ait olmak istiyorum. Belki bu ve bunun gibi sayamadığım sebeplerle dönem dizilerini çok seviyorum.
Ve hala bıkmadan usanmadan kırmızı renkli hırkayı giyip kendimi 68 kuşağındaki Çiçek Çocuk’lar gibi hissediyorum, bir yandan o dönemin müziklerini dinleyerek.
Karar verdim; ben bu dünyaya çok geç gelmişim.
Bir Kırmızı Hırka için 11 cevap