Üç aylık bir aradan sonra bizim butçuk tekrar kreşine geri dönüş yaptı. Bu aslında onun gözünde şu anlamlara geliyor; istediği vakit yemek yiyemeyecek, istediği zaman istediğini yapamayacak, öğlenleri uyumak zorunda olacak, yemek seçme gibi bir şansı olmayacak. Bir de sürekli tekrarladığı “Ama anne, hep faaliyet, hep faaliyet, hiç oyun yok” yakınması var. Bu konuda bana benzemediği kesin, okulu ve derslerini seven, başarılı bir öğrenci olan annesinin yanında, her yıl sözel tüm derslerden 6-7 zayıf getiren ve okuldan hiç hoşlanmayan, üniversiteyi neredeyse “Fahri doktora” ünvanı ile bitiren (uzun yıllar okula emek verdiği için (!)) bir baba var. Hatırlıyorumda, oğluşum kreşe ilk başladığında, babamız “Eyvah başladı, seneler sürecek olan eziyet, bunun sonu 22-23 yaşında ancak biter” diye oğlunun durumuna acıklı acıklı bakmıştı.
Benim için ise, kreşe yeniden başlamanın anlamı şu; sabahları, kurulmuş gibi evde oradan oraya koşuşturarak onu kreşe hazırlamaya, kahvaltısını yaptırmaya çalışırken bir yandan da kendim hazırlanmaya çabalamak. Mutlaka her akşam gecikmeden onu kreşten almak ve en önemlisi ev ödevlerimizi yerine getirmek.
Sadık okuyucular yine bilirler, daha önce buna benzer bir konuyu yazmıştım blogda. Velilere çok iş düşüyor kreşin etkinlikleri, partileri konusunda. Geçen yıl Kovboy idi dünya çocuğu olarak, bu yıl halis muhlis “Laz Uşağı” yaptım oğlumu. Başka bir gün korsan olmuştu. Bundan da öte, “Şu eşyayı yollayın, Bunu temin edin” gibi genelde son dakikada bildirilen ve geceyarısı evin içinde “Acaba ne olabilir?” diye kafa yorduğum çeşitli etkinlik hazırlıkları da var.
Geçen yıl ailemizin kuklalarını yapmamızı istemişlerdi; bakınız; “Büyüklere Ödevler” Bu yıl aynı konu yine karşımıza çıkmaz mı? Üstelik geçen yıl yapılan, daha doğrusu veliler (!) tarafından yapılan kuklaların arasında en ilgi çekici olanı bizimki idi. Genellikle eski çoraplardan ya da yumurta kabuklarından yapılan kuklaların yanında bizimkisi çok farklı duruyordu. Bunu öğrenen kreş eğitmenleri, bu yılki performansımızın nasıl olacağı konusunda sorular sormaya ve bizden daha iyisini beklediklerini söylemeye başladılar bile. Aslında çoğul bir ifade yanlış burada, zira bu kuklalar konusunda en ufacık bir katkım olmadığını, bu gibi el becerilerinin bende zerre kadar bulunmadığını da iftaharla söyleyebilirim. İş yine eşimin başına düştü, beklenti çıtası yükseldiği için tamamı el yapımı olan, bir marangoz ustası gibi çalıştı eşim.
Kafalarımızı köpükten, vücutlarımızı tahtadan, giysilerimizi de kağıt kaplama ile yaptı. Bu yıl da beni ince belli yansıttığı için kendisine yine buradan teşekkür ediyorum. Benim sofradaki tek tuzum, yünden yapılan saçlarımızın yünlerini satın almak idi. Beyazlaşan saçları için eşime gri renk yün alınca her ne kadar içerlese de bu durumu mecbur kabullendi. Bu arada bahsetmeden geçemeyeceğim; bu yıl ki kuklalarımız eklem yerlerimizden hareket de edebiliyorlar.
Sevgili okuyucu, bu bir hobi bloğu değil, yaptığımız çalışmaları sergilemek ise hiç niyetim değil.
Aslı şu ki, hayat akıp giderken, hergün üzülecek bir dolu sebep bulabilirken, dile getirdiğimiz nice olumsuz konu ve durumun arasına bir parça da olsa yaşanmış, keyif verici bir yazı sıkıştırabilmekti niyetim. Resimler sizi bir parça gülümsetebilmişse, bu yazı da amacına ulaşmış demektir.
Kukla Ailesi için 20 cevap