Yazmak…
Yazarak duyguları ifade edebilmek…
Yazarak rahatlayabilmek…
Yazarak kendini daha iyi anlatabilmek…
Benim için vazgeçilmez bir dürtü yazmak. Böyle olduğu halde blogumu uzun zamandır takip edenlerden hep aynı soruyu duyuyorum son günlerde “Neden yazmıyorsun?”
Neden yazmıyorum? Her sabah, artık neredeyse sadece bir rakama dönüşmüş şehit sayısını duyarak başlıyorum güne… Gazete sayfalarında en kanlı vahşet haberleriyle devam ediyorum. Son zamanlarda hiçbirşey iyi gitmiyor, gün geçtikçe daha karanlık sabahlara “Günaydın” deme çelişkisini yaşıyorum. Gelecekten endişeliyim, kendi adıma, oğlum adına ve belki onun da çocukları adına.. Hal böyle olunca da “Ne mi yazayım?” diye soruyorum kendime. Böylesi bir ortamda, yazdıklarımın suya sabuna dokunmama, insanların çektikleri acıların yanında son derece önemsiz kalma endişesi, beni yazmaktan uzaklaştırıyor. Sanki garip bir şekilde yazdıklarım çok “lay lay lom” olacakmış, kendimi kandıracakmışım gibi geliyor. Kafamı kaldırıp çevreme şöyle bir baktığımda hiç iyi şeyler göremiyorum, duyamıyorum. Sonuç; önceden haftada iki veya üç yazı yazarken bir de bakmışım yılda iki yazıyla kalıvermişim.
Tüm bunlara rağmen… Kocaman bir AMA, FAKAT, LAKİN…
Bazen kendisi küçük ama mutluluğu büyük öyle şeyler oluyor ki yazmazsam eksiliyorum. Daha önceden yazdığım bir yazı hakkında (bkz: Planımız; Plansızlık) bir elektronik posta aldım Ece Ajandaları’ndan yetkili birinden. Yazıma internette rastladıklarını, çok beğendiklerini, çok hoşlarına gittiğini ve yazımı kendi sayfalarında paylaşıp paylaşamayacaklarını soran bir elektronik posta… Küçük ama mutluluğu büyük benim için. Çocukluğumun en keskin görüntülerinden biri Ece Ajandası, babamdan gelme bir alışkanlık, vazgeçilmezim.. Bundan bahsettiğim yazı, firmanın bile ilgisini çekmiş.
Başka bir gün yazdığım yazılarla ilgili hiç tanımadığım birinden başka bir posta alıyorum; “Nasıl düzenli, programlı olabilirim? Öneriniz var mı?” diye soruları olan.. Başka zamanlarda geçirdiğim ameliyatla ilgili benzer rahatsızlığı olan ve bununla ilgili yazımı okuyan kişilerden gelen postalar.. Nasılım? Nasıl olmuşum? Ameliyat zor muymuş? Sonrasında sıkıntı olmuş mu? Tanımadığım insanlarla bu sayede yeni köprüler kuruveriyorum, yeni insanlar biriktiriyorum, yazdıklarımın sadece beni mutlu eden yazılar olmadığını da bu vesileyle anlıyorum.
Ve sonra, bu sabah bir butçuğun yüzünde buluveriyorum en büyük mutluluğu…
– Anneciğim sana bir soru; seni ne kadar çok seviyorum? Hadi bil bakalım..
– Herşeyden çok?
-Hayır değil.
-Eee ne peki, ne kadar?
-Uzay kadar çok seviyorum yani sonsuz, sonu yok, işte öyle…
Yaşam devam ediyor dostlar, her türlü olumsuzluğuna rağmen, dışarıdan yansıyan kirli gürültülere rağmen içimizde güzel çiçekler açıyor. Bir an geliyor, herşey unutuluyor, kendisi küçük mutluluğu büyük olanlar içimizi ısıtıyor.
Ve ben geleceğe umutla bakmak istiyorum. Bu hafta, “Haftanın Şarkısı”nı duygularıma tercüman olarak seçiyorum; Imagine…
Küçük Şeyler Büyük Mutluluklar için 2 cevap