“18 yıl önce gelmişti değil mi Türkiye’ye?”
“Evet, evet, ben hatırlıyorum hatta 13 Eylül’dü.”
“Hadi canım!!!”
“İnan, inan… Nihan bizim bir zamanlar google’ımızdı tarihler konusunda.”
Bu diyalogun akabinde sevgili ağabeyim ve nam-ı diğer manevi ağabeyim geçiyorlar “gogıl”ın başına ve gerçekten Bon Jovi’nin Türkiye’deki ilk stadyum konserinin tarihini araştırıyorlar, sonuç; 13 Eylül 1993.
Ahh bu hafıza, ah bu tarihleri unutamama, kimden miras bana bilmem ki? Bazen beynimin bu anlamda tarihlerden yana bir çöplüğe dönüştüğünü düşünmüyor değilim, bir de boşaltabilsem o gereksiz tarihleri…Amaaa Bon Jovi’nin yeri ayrı. Liseden mezun olduğum ve üniversite sınavını kazandığım yıl, imkanlarımla sadece Metallica konserine gidebilmiştim Bkz: 17 Yılda Bir Hal böyle olunca da Bon Jovi’ye gidebilmek maddi imkanlar ölçüsünde mümkün olamayıp ağzımın suyu aka aka ağabeyimden dinlemiştim konserin detaylarını. O yıllarda ağabeyimin cep telefonu olsaydı eğer eminim bana konserden naklen yayın yapardı. Yeri gelmişken konserde farkettim ki “Apple” markası “iPhone” ile Türkiye’de patlama yapmış. Herkesin elinde bir iPhone, konserden görüntüler alınıyor, kayıt yapılıyor ve anında kutsal yüz kitabımıza aktarılıyor, bu da yetmiyor facebook’dan gelen yorumlara cevap yazılıyor. Ne kadar paylaşımcı olduk böyle? Anında bir stadyum konserini bile paylaşabiliyoruz, şarkıların ve ortamın büyüsüne kendimizi kaptırmak dururken!!! 2000’li yıllar konserlerin bile tarzını değiştirmiş diye düşünüyorum içimden.
Yine yoldayız, geçen yılki konser ekibimizle, sayımız daha fazla bu kez. İstanbul’u görmek, denizin kokusunu içime çekmek, dört günlük mini bir tatil kaçamağı, havuz keyfi, sevdiğim insanlarla saatler süren sohbetler, devrilen bira şişeleri, açık havada köy kahvaltısı, bunlardan hangi biri ruh yorgunluğuna iyi gelmez ki? Hele bir de unutulmaz bir konser olunca yanında….
Bu kez bizim mâbede gidiyoruz konser için; Türk Telekom Arena’ya. Stadyum önü yine bir konserin büyüsüyle cıvıl cıvıl. Ve müziği de dev olan grup sahnede… Konsere gitmeden önce kendi aramızda “Şu şarkıyı söyler, bunu söylemez” diye konuşurken beklediğim tüm şarkıları seslendiriyor Bon Jovi, sadece “I’d die for you” ve “Runaway” çalınmıyor, söylenmiyor, olsun diyorum içimden. Bir ara üzerindeki tişörtü çıkarıp Türk Bayraklı Bon Jovi formasını giyiyor Jon, alkışları siz düşünün… Çok sıcak, samimi, fazla bir sahne şovuna ihtiyaç duymaksızın sesiyle ve müziğiyle büyülüyor stadyumdaki 40 bin kişiyi…
Kaçıncı doğumgünümde hatırlamıyorum, sevgili ağabeyim İstanbul’dan postayla Bon Jovi’nin Türkiye’de piyasaya çıkmış tüm albümlerini (kasetlerini) göndermişti bana hediye olarak ve de Türkiye’de yayınlanmayan ama korsan kaydının olduğu Japonya konserini. Günlerce dinlemiştim her bir albümü, her bir şarkıyı… Beni ortaokul yıllarımdan başlayarak zamanda yolculuk yaptıran şarkıları canlı olarak dinleyebilmek ve eşlik edebilmek bana göre bir ayrıcalıktı. Neredeyse her bir şarkının ayrı bir anısı ayrı bir tadı var zihnimde… Yine de ilk tercihim olmamasına rağmen sözleri ve anlamı itibariyle “Always” damgasını vuruyor geceye.
Ve konser sonrası düşünüyorum “always”lerimi… Vazgeçemediklerimi ve benim için her daim olacak insanları; önce yanımda eşime sarılıyorum ve de sonra bizim konser ekibine…
Konserden Dipnotlar:
-
İlk defa bir stadyum konserinde alkolsüz bira satıldığına şahit oldum; tadı tek kelime ile iğrençti.
-
Türk Telekom Arena çok güzel bir stadyum ancak akustik olarak bir konser için iyi bir seçim değil. Otoparkından çıkış ise tam anlamıyla bir rezaletti.
-
Seyirci tarafından verilen Galatasaray atkısını jest olarak alan Jon Bon Jovi sanırım hayatında ilk kez yuhlandı, üstelik de sebebini dahi anlayamadan.
-
İletişim teknolojilerinin her türlüsünü konserde görmek mümkündü; telefon, fotoğraf makinesi, facebook, twitter, anında etkileşimli ve paylaşımcı bir iletişim.
-
Herşey bir tarafa rüya gibi bir konserdi.
Always için 12 cevap