Saatli Maarif takvimim olsaydı eğer takvimden “Yılın son yaprağını da kopardım” derdim 31 Aralık tarihinde . Ama yok, neredeyse artık takvim kullanmaz oldum, ya cep telefonumun takvimine ya da bilgisayarımın takvimine bakar oldum çoğunlukla. Kafamda 2010’a ait son yaprağı koparmaya saatler kala yılın son iş günüydü benim için. O güne dair aklımda ne yılın son günü olması kaldı ne de neler yaptığım, sadece bir cümle kazındı hafızama… Birinden bahsetmek istiyorum bugün; içimizden birinden…
Her zamanki olağan saha turlarından birini yapıyordum yine. Bittiğinde Ankara’nın en gözde iş merkezi olacak kompleksin henüz inşaat halinde olan 19 katlı bloğunda üst katlara çıkabilmek için çalışan tek asansörünü bekliyordum. Asansör geldiğinde her zamanki sevecen gülümseyişle karşıladı beni. Ve her zamanki hitabıyla “Şefim nasılsın?” Şef değilim oysaki… Hani bazı insanlar vardır, işlerini çok severek yaparlar ve her hallerinden, duruşlarından o sevgiyi hissedersiniz. Dünyanın en önemli işini yaparcasına işlerine dört elle sarılırlar. Hiç şikayet etmez, hep aynı pozitif enerjiyi saçarlar etraflarına. İşte böyle biriydi İbrahim Erik…
Her gün defalarca aynı asansör kabininin içinde sürekli inip çıkıyor, inşaat işçilerini, malzemeleri, benim gibi saha turu yapanları, benimle birlikte olan misafirleri hiç sıkılmadan söylenmeden taşıyıp duruyor. Sanki evine gelen özel bir konukmuşçasına asansöre binen herkese önce dönüp “Efendim hoşgeldiniz” diyor ardından “Nasılsınız?” demeyi ihmal etmiyor. Ve sonra çıkılacak kata gelindiğinde eliyle göstererek mutlaka “Buyrun efendim” diyor. Defalarca bu asansörde İbrahim Usta ile inip çıktım, her defasında özenle izledim, inceledim, bir kez olsun bu sözcükleri sarfetmediğine rastlamadım.
Yılın son gününde, son iş gününde, hakkında nezaketinden ve işine olan sevgisinden başka çok fazla birşey bilmediğim İbrahim Usta ile yanımda yine misafirlerle asansöre biniyoruz. Her zamanki gülümsemesiyle dönerek “Efendim nasıl geçti 2010 yılınız?” diye soruyor. Şaşırıyor yanımdakiler, gülümsüyorlar, “Efendim benim için çok iyi bir yıl oldu” diyor. Neden diye sorunca da “Bu yıl iş buldum, hem de sigortalı bir iş” diyor, 57 yaşındaki İbrahim Usta. Ve başlıyor anlatmaya, emekliliğine kaç yıl kaldığından, Bağkur’a ne kadar gün borcu olduğundan, misafirler sordukça o da heyecanlı heyecanlı anlatıyor. Yaşamı boyunca ekmek parasını çıkarabilmek için yapmadığı iş kalmadığını sonradan öğreniyorum. Hergün karşılaşmamıza rağmen çevremizdeki insanlar hakkında aslında ne kadar az şey bildiğimizi ve hatta çoğunlukla iletişimin en sihirli anahtarı olan adlarını dahi bilmediğimizi üzülerek farkediyorum. Soruyorum sonra o anlatıyor; “Ekmek paramı kazanabilmek için yapmadığım iş kalmadı Şef’im” diyor. “Köyde çobanlık da yaptım, çiftçilik de… İnşaatlarda, tünellerde çalıştım, yiğit bir adamdım, güçlüydüm” Evli ve dört çocuk, bir de torun sahibi İbrahim Usta.
Ofise dönüyorum, masama oturup düşünüyorum, satmakta olduğumuz ofislerin rakamlarını ve o ofisler için her gün onlarca insanı, malzemeyi bir aşağı bir yukarı sabahtan akşama kadar 4 tarafı kapalı bir kabinde taşıyan İbrahim Usta’yı düşünüyorum. Ve bir kez daha aslında mutluluğun herkes için ne kadar farklı bir yerde gizli olduğunu, beklentilerin nasıl da değiştiğini düşünüyorum. “Hımm, şu cepheden, şu kattan ofis alsaydık daha mutlu olacaktım” diyenlere inat İbrahim Usta’nın sigortalı ve asgari ücretle iş bulmasının mutluluğu nasıl da çarpışıyor kafamda. “İşim zor da olsa çok severek yapıyorum, severek yaptığım için kolay zaten” sözlerini düşünüyorum, gülümsüyorum.
2010’un son günü böyle yer ediyor hafızama; gülümseyen, işini çok seven, asgari ücretle ama sigortalı bir iş bulan mutlu bir insanın portresi; İbrahim Usta.
Ne mutlu sana İbrahim Usta…
Ne Mutlu Sana için 11 cevap