Nedeni ya da amacı neydi bilemiyorum ama İstanbul’un işlek caddelerinin birine bir resim yerleştirmişler. Herkesin bu resimde gördüğü hataları işaretlemelerini istemişler. Tabi bizim duyarlı Türk insanımız da resmin üzerinde neredeyse tek bir nokta kalmayıncaya kadar çarpı işareti ile hataları işaretlemişler. Neye göre, kime göre ve neden hata olduğunu sorgulamaksızın. Sonra aynı resim üzerinde “Bulduğunuz hataları düzeltin” demişler, “Madem hata diyorsunuz doğrusunu gösterin”, tık yok.
Hata bulmakta üzerimize olmayan bir toplum olarak bizler iş düzeltmeye ve yapıcı bir şekilde eleştirmeye gelince malesef çuvallıyoruz. Bana bir tek sözü çağrıştırdı bu olay, arkadaşımdan ilk dinlediğimde ve o anki duygularıma da tercüman olarak; “Ağzı olan konuşuyor”. Evet ağzı olan herkes konuştu herkes bir fikir türetti ve tüm bunlar kafamda kakafoniye neden oldu. Herkesin bir yorumu vardı: Saçlarımı neden tümden kazıtmamışım?Ya da önler kazınmışken arkaları da kısaltmalıymışım. Niye daha önce haber vermemişim kimseye? Ya da neden çok az insana duyurmuşum? “Blog yazısından mı öğrenecektik” sitemleri de aldım pek çok. Tüm bunlar bir yana aslında çok güzel duygular yaşadım.
Biliyorum bir önceki yazıma istinaden bir yazı yazmalıydım. Merakla beklenen soru “Nurtopuna ne oldu?” Acaba bir önceki yazının sonuna “To Be Continued” mi yazmalıydım? Beklentinin bu olduğunu bilerek yorgun da olsam geçtim bilgisayarın karşısına. Bu satırları yazabildiğime göre iyi olmalıyım. An be an yaşadıklarımı yazarak konuyu iyice lastik haline getirmektense bu süreçte BENDE KALANLARI yazmak istiyorum.
Öncelikle bende bir anestezi halleri oluştu son iki ameliyattır, (bu arada beden çok alışkın, bu benim oğlumun da doğumu dahil 4. ameliyatım) şöyle ki; ameliyata girmeden önce verdikleri o sakinleştirici denilen şırınga içerisindeki sıvı benim bir anda herkesi çift görmeme ve kahkahalar atarak ameliyata girmeme neden oldu. Öyle tuhaf bir duygu ki o, o esnada olanlar sonradan sadece spot görüntüler ve anlar olarak hafızamda yer ediyor. Ne kadar dürüst ve ne kadar mutlu oluyorum o an. İsteyen istediğini sorsa herşeyi hiç çekinmeden cevaplayabilirim. Bir de ameliyat masasında son anlarda doktorlarıma sarf ettiğim sözler varki hiç sormayın. Bir önceki ameliyatta doktorumun sosyetikliğinden tutun da, kız çocuğu bulana kadar tekrar baba olması gerektiği yorumu da dahil saçmalamamın yanı sıra bu kez de doktorumu, beni ameliyat öncesi görmediği ve sakinleştirmediği için paylamam, abuk subuk konuşmam da hatırı sayılır bir saçmalama idi. Sonradan hatırlayınca insan çok utanıyor. Uyandığımda ise asasnsörde “Hadi ne zaman başlayacak ameliyat?” diye sorduğumu ve tüm ekibin bana bittiğini müjdelemesini hatırlıyorum ki, ne mutlu bir andı benim için. Bitmişti işte nurtopuna veda etmiştim. Ve sonrasında iki şey için bağırdığımı hatırlıyorum “Canım yanıyor” ve “Çok açııımmmm” Anestezi dedikleri ya da sakinleştirici çok garip bir durum. Uyku ile uyanıklık arası gibi ve sanki bir rüyada gibi hisler, sarfedilen saçma sapan ama olabildiğine samimi cümleler…
Anladım ki benden başka herkes çok korkmuş ve endişelenmiş, dua etmiş, meğer benden başka herkes çok daha fazla ciddiye almış bu durumu. Bir ben hafife almışım hatta dalga geçmişim. Sonrasında gelen telefonlardan ve yapılan ziyaretlerden anladım bunu. Telefonda ağlayan babaannemden tutun da, hiç tahmin etmediğim çok uzaktan akrabalara ve arkadaşlara kadar gelen sevgi dolu geçmiş olsun mesajlarına, ziyaretlerine kadar… Yaşadığım şu son 20 günlük süreçte öncelikle şunu çok iyi anladım ki meğer ne çok seviliyormuşum. Şımarmak için değil bu cümlem ama meğer ne çok kişi endişelenmiş benim için. Ameliyat öncesi bana moral vermek için çok önemli olmadığını ve korkulacak bir durum olmadığını tekrarlayan dudaklar, ameliyattan sonra gerçek hislerini dökülüverdiler. Başta sevgili doktorum olmak üzere, ameliyat öncesi bu durumu sanki ufacık bir kist almak gibi anlatırken sonrasında “Farkında değilsin aslında ama ne büyük bir ameliyat geçirdin” demez mi? Meğer saçlarımı gördükten sonra ameliyat ekibi olarak bana Son Mohikan lakabını takmışlar, gerçekten de öyleyim, arkalar alabildiğine uzun, önler ise yeni doğmuş bebek saçı gibi. Galiba en son saçımı 1,5 yaşında gür çıksın diye babam kazıtmıştı.
Başka anladığım ise aslında blogumun ne denli etkili bir mecra oluşu idi. Hep yazılan yorum sayısı kadar ya da aşağı yukarı o kadar kişi tarafından okunduğumu varsayardım ama yorum bırakmayan ne kadar çok gizli okur varmış. Bu sayede bunu da anladım, pek çok kişi son yazım dolayısıyla haberdar olduğunu iletti bana.
Bazı ufak tefek aksilikler de yaşamadım değil, bir süredir benden ayrı kalan oğlum yaşadığı özlem ile bana sarılıp bir anda alnıma, tam ameliyatın olduğu kısma bir kafa atınca acıdan gözlerimden yaşlar boşandı ve hemen soluğu doktorda aldık. O günlük şişti ama sonrasında bir başka aksi durum yaşanmadı. Kullandığım yüksek dozlu antibiyotikten mi ilaçlardan mı yoksa yediğim herhangi bir yiyecekten mi olduğunu henüz tam tesbit edemediğim bir nedenle de 3 kez tüm vücudumun şişmesini, deli gibi kaşınmamı ve nerdeyse nefes dahi alamayacak kadar bir reaksiyon içine girmemi ve akabinde yediğim kortizonlu iğneleri saymazsak herşey gayet yolunda gitti diyebilirim.
Ey sevgili nurtopu, varlığın yukarıdakileri anlamamı sağladığı ve bir birey olarak bu denli sevildiğimi gösterdiğin için başta sana teşekkür ediyorum. Sen olmasan bazı şeyleri tam anlayamayacaktım demek ki… Tek tek yorum yazan, beni arayan, mesaj gönderen, ziyeret eden tüm sevgili arkadaşlarımı dostlarımı buraya yazmaya çalışsam sayfalar sürer. Bu bir teşekkür yazısı maksadıyla yazılmasa da herkese sonsuz teşekkürler. Bundan böyle lakaplarımın arasına iki yeni lakap daha eklendi biri Son Mohikan diğeri ise doktorların birbirleri arasında benden bahsederken “Frontal sinüs ameliyatı” diye bahsetmeleri ve sonrasında bunun kısalarak “Bizim frontal var ya” haline dönüşmesi ile kemik ismi olan Frontal bir lakabım var artık. Şimdilik Son mohikan ve Frontaldan nurtopuna ilişkin söyleyeceklerim bunlar, zira daha fazla da ne söylemek ne de yazmak istemiyorum bu sevimsiz konuda. Ehh sizleri de son iki yazıdır bu konu ile meşgul ettim fazlasıyla, yeterli değil mi?
Son Mohikan: “Nurtopuna Ne Oldu ?” için 22 cevap