Ofiste bir öğle yemeği seramonisi yine. Arkadaşımdan masada duran bıçağı bana uzatmasını istiyorum, bekliyorum, hayır vermiyor, önüme bırakıyor, elinden alırsam aramız bozulurmuş.
Yolda butçuk ile yürürken birden adımlarının tuhaflaştığını ve bana ayak uyduramadığını farkediyorum. Ne oldu diye bakıyorum; “Anne yaa çizgilere basmamam gerek” diyor. O an bir filmi hatırlıyorum; “As Good As it Gets”
Kötü bir olay anlatıldığında bizim de başımıza gelmemesi için odada bulunan yaklaşık 6 kişilik topluluğa bakıyorum, istisnasız hepsi ellerini kulaklarına götürerek kulaklarını çekip masaya vuruyorlar.
Yeni doğan bebeklere ya da büyümekte olanlara bakıyorum ya üzerlerinde ya pusetlerinde ya da bir yerlerde yakınlarında bir nazar boncuğu takılı.
Gece tırnaklarımı kesip düzelteyim diyorum, “Aaaa olur mu gece, tırnak kesilmez” sözleri çalnıyor kulağıma.
Başka?
Gece sakız çiğnenmez.
Merdiven altından geçme, uğursuzdur.
Kara kedi, öcü kedi, önünden mi geçti, bittin sen.
Bunlar günlük yaşamımızda hepimizin karşılaştığı, duyduğu batıl inançlar. Hepimize çok tanıdık geliyordur sanırım. Boş inanç ya da batıl inanç, mantıksal bir temele dayanmayan inanç ve davranışlara verilen isim aslında. Bunların çoğunun bir nedeni de yoktur. Yolculuğa çıkan birisinin arkasından yere su dökmeyi, aksıran birisine “Çok yaşa!” demeyi bunlara örnek olarak verebilmek mümkün.
Ya da;
İndiği merdivenleri tekrar çıkarak kapıyı örtüp örtmediğini kontrol etme, diğerlerine göre her şeyi daha düzenli yapma, daha fazla şüphecilik ve ikilem, düşünce ve davranışlarında tereddütte kalma, düşüncelerine zaman zaman hayret etme, ama’ların önemi gibi davranış ve eğilimler de var ki bunlar çok sık yapıldığında, yaşamımızı etkileyecek boyuta ulaşıp aşırılıklara vardığında obsesif bozukluk olarak da adlandırılıyor. O kadar çok çeşidi var ki obsesif davranışların, hani okuduğumda kendimden çok şey bulabildim diyebilirim. Ama her insanda olabilecek düzeyde yaşanıyor olması da normal olduğumu gösteriyor şimdilik.
Ben bu tür takıntılardan ziyade hayatımıza nasıl ve ne şekilde yer ettiğini bilmediğim şu batıl inançlara takmış durumdayım.
Salı günü işe başlama sallanır.
Çarşamba günü başlanan iş çarpık gider.
Cuma saatinde yapılan işten hayır gelmez.
Pazartesi günü başlanan iş çabuk biter.
Sol avucunun içi kaşınıyorsa para alacaksın sağ avucunun içi kaşınıyorsa elinden para çıkacak.
Sağ kulağın çınlıyorsa iyi haber alacaksın sol kulağın çınlıyorsa kötü haber alacaksın.
Dişleri aralık olan zengin olur.
Üzerlerine uğur böceği konanlar, bunun uğuruna inanırlar ve onu itip atmazlar. Böcek uçana kadar bu türkü söylenir; “Uç uç telli böceğim, baban sana telli pabuç alacak”
Ekşi yiyen kadın kız çocuk, tatlı yiyen kadın ise erkek çocuk doğurur.
Herhangi bir bilimsel kanıtı olmayan bazen kahkahalarla gülebildiğim, çoğunlukla da aksine davranışlar sergilediğim inançlar bunlar. Elden bıçak aldım, kan çıkmadı, aram kimseyle bozulmadı, gece tırnaklarımı da kestim, hele hele kara kedileri ayrı bir severim, merdiven altı gördüğüm zaman hiç şansı yok mutlaka altından geçerim, bu anlamda herhangi bir uğursuzluk da yaşamadım. Bazen iyi gelir düşüncesiyle ayna kırdığım bile olmuştur, 13. kat uğurlu kattır bana göre, ayın 13’ü Cuma gününe denk gelirse hele tadından yenmez.
Her ne kadar bu tür batıl inançların gereksiz olduğunu düşünsem de çevremde ya da ailemde birkaçının uygulandığını görmek de şaşırtmıyor beni, kanıksanmış bir durum sözkonusu. Yukarda yazdıklarımın yanı sıra bazı garipliklerim olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim; trafikte her aracın plakasından kelime türetme, tabelaları okuma, evden çıkmadan önce mutlaka sağ ayağımla ilk adımımı atma, bulaşık makinesine bulaşıkları dizerken tabakların desenlerinin hep aynı yöne bakmasına özen gösterme, kıyafetlerimi renklerine göre ayırıp çekmecelere yerleştirme gibi gereksiz ayrıntılarla da boğuşuyorum. Çoğu kişide gözlemlediğim bir başka tuhaf davranış ise uğurlu saydıkları eşyayı ya da kıyafeti tuttukları takımın maçından önce veya önemli bir iş öncesi giymeleri/yanlarında bulundurmaları. Düşündüğümde en tuhaf yanımın delicesine bir düzen çabası olduğunu görüyorum. Evde ya da işyerindeki odamda herşeyin yerli yerinde olması ve o düzen sağlanmadan bulunduğum ortamı terkedememem çok yorucu olsa da düzenli biri sayılmak adına fena bir gariplik gibi görünmüyor. Ama zaman zaman bu durumu çok fazla abartabiliyorum, kitaplıktaki kitapları dahi yazar/konu/büyüklük sıralamasına göre dizmenin, gözüme çarpan bir eğriliğin ya da kıvrılmış bir örtü ya da perdenin beni inanılmaz rahatsız ettiği de bir gerçek.
Gereksiz ama zararsız inançlar, alışkanlıklar bunlar, her ne kadar ben obsesif, batıl inançları olan bir insan değilim desek de, hepimizde bir parça bunların yani tuhaflıkların mevcut olduğunu bilmek de ayrı bir rahatlama yaşatıyor.
Peki sizde ne var ne çok?
Bâtıl mıyım, Obsesif miyim, Tuhaf mıyım? için 14 cevap