Diziler ve Hissettirdikleri


Televizyon dizisi bağımlılığım pek yok aslında. Beni televizyonun başına çivileyen şimdiye kadar tek bir dizi oldu: “Çemberimde Gül Oya”  Oğlumun dünyaya geldiği gece bile hastanede kalırken izlediğimi ve tek bir bölümünü dahi kaçırmadığımı, hatta dışarda olduğumda ve izleyemediğimde birilerine kaydettirdiğimi hatırlıyorum.

Nedir peki dizilerin insan hayatında böylesine yer etmesinin nedeni? Kastettiğim her dizinin seçici olmadan izlenmesi değil bazılarının özellikle diğerlerine göre daha fazla takip edilmesi, benimsenmesi. Bence eğer kendinizden birşeyler bulabiliyorsanız, içinizde bir yerlere dokunuyorsa bir dizi ya da “Ben de bunu yaşamıştım, böyle hissetmiştim” diyebiliyorsanız işte bu noktada anılar denizinde kulaç atmaya başlamışsınız demektir. Her bir kulaç daha da bağımlı hale getiriyor izleyeni. Hayatınızda yer ediyor karakterler, o kurgu ve müzikler.  Bir hafta boyunca merakla bekler oluyorsunuz, araya reklam girdiğinde kızıyorsunuz, telefon çaldığında sinirleniyorsunuz hatta bazen açmıyorsunuz.

Bir süredir bulduğum tüm boş vakitlerimi daha önceden hiç izlemediğim ve sonra nedense bir anda izleme isteği duyduğum bir dizinin ilk bölümünden başlayarak izlemekle geçirdim.: Kavak Yelleri. Çocuksu, komik, bazen çokça düşündüren ve bizden bir dizi. Bağımlılık derecesinde değil ancak reklamsız ve “Arkası haftaya”sız izlemek çok keyifli geldi bana.

Nihayet şu an ekranlara gelen bölümüne yetiştim ve bu bölümde tüm tırnaklarımı kemirdiğimi sonradan farkettim. Öğrenci kızların tutucu bir mahallede ev tutmaları ve o mahallede başlarına gelenler bu bölümde, aşktan çok damgasını vurmuştu bu haftaya. İşte bu nedenle ben de başladım anılar denizinde kulaç atmaya:

1993 yılında henüz 17 yaşında iken geldim Ankara’ya üniversite sebebi ile. Şimdilerde çok pişmanım annemin sözünü dinlemeyip de hemen kız arkadaşlarımla kaldığım, öğrenci yurdunu tercih etmediğim için. (Annelerin sözü dinlenmeli Bkz: “Danışmanım, Annem ve Ben” Oldukça tutucu bir semtte 3 kız arkadaş aynı evi paylaşarak başlamıştı Ankara maceram. Bilmem acaba başka bir ülkede de var mıdır bizdeki gibi “Mahallenin namusu” kavramı? Kendi kızları kendilerinden habersiz tabir yerinde ise “Her haltı yerken” mor-beyaz çizgili pijaması ve üzerinde beyaz atleti ile yurdum insanı “Namuslu” babaların mahallenin namusunu sorgulamaları? O kadar zordur ki kapalı bir çevrede varolmaya, tutunmaya çalışmak, “Benim de bir ailem var”‘ı “Ben de sahipsiz değilim, sizden farkım yok”u hissettirmeye çalışmak. Maket bıçağı ile okuldan eve dönerken sokaklarda yürüdüğümü, komşuların sürekli gözsel ve sözsel tacizlerine maruz kaldığımızı, arkamızı döndüğümüz andan itibaren başlayan fısıltıları duymamaya çalıştığımızı hatırlıyorum. Böyle bir bölümdü Kavak Yelleri’nin bu akşamki bölümü. İzlerken haykırmak, bağırmak istedim, hala kendilerini namus ve ahlak bekçisi sayan küçük beyinlilere.

O kadar gerçek bir kesitti ki yaşamdan, abartıdan uzak ve tam yaşamın içinden.

Diziyle özdeşleşmiş şarkının sözlerinden yola çıktım bu akşam ve “İçimden geleni” söyledim.

“İçinden geleni söyle,
Kalırsa yazık olur.”

Pinhani

Sevdiysen Paylaş
Bu yazı BeyazPerde & BeyazCam Yansımaları kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Diziler ve Hissettirdikleri için 9 cevap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.