Üniversite yıllarında ben de her meraklı öğrenci gibi 68 kuşağını deliler gibi okudum, anlamaya çalıştım, o günkü aşk ve heyecanla yapılanları destekledim, keşke o yıllarda yaşasaydım diye de içimden geçirdim çokça. Şimdi 30’lu yıllarımı sürdüğüm bu günlerde Hatırla Sevgili dizisi ile o yıllar ve yaşananlar ekrana gelmeye başladı, daha önceden konuşulmasının dahi sakıncalı bulunduğu olaylar şimdilerde ekranlarımıza konuk oluyor. Çokça şey değişmiş demek ki ben de blog’umda özgürce bunları yazabiliyorum. O yıllardaki gençlik ile şimdilerdeki gençliği kıyaslayan çokça yazı da yazıldı çizildi, “Şimdiki çocuklarda birşeyleri değiştirmeye dair inanç yok” dendi, “Umut yok” dendi, “Onlar başkaydı” dendi. Ama kimse de çıkıp günümüzde böyle bir inancın nasıl yeşerebileceği konusuna değinmedi. Sağına baksan reklam soluna baksan pazarlama stratejileriyle yüklü bir bombardımanın içinde yaşamaya çalışırken 90’larda dünyaya gelmiş şimdinin genç kuşağı doğuştan bu mesajların içinde buluyor kendini. “Hamburger çağı çocukları” olmak deyimi boşa değil, ilkokulda fast food ile tanışıyor, coca colayı evde bilmese de dışarıda öğreniyor, büyüdükçe markaları öğreniyor, dahası markalar adına oluşturulan Fan Club’lere üye oluyor. Bu çocuklar el ile mektup yazmanın, bayramlarda, yılbaşlarında simli kartlardan yapılmış kartpostalları kişilerin adreslerine postalamanın nasıl bişey olduğunu bilmeden yaşıyorlar, onlar için her şey iki tuşla enter ve backspace’in organizasyonunda biçimleniyor ve mesajlar sonsuzlukta dalgalanıp anında etkileşimli bir iletişim kanalı olan internette sahibini buluyor. Çok yorulmadan, çaba sarfetmeden… Dahası kendilerine ait bir jargonu kullanıyorlar, kelimeleri farklı yazmak ve kısaltmaları bolca kullanmak ve her sözcüğün sonuna yazacak birşey bulamadıklarından olsa gerek anlamlı anlamsız ikonlar ekleyerek mesajlarını çoğaltıyorlar. Doğduklarında televizyon ile tanışıyor hatta onunla büyüyüp onun karşısında yemek yediriliyorlar. İnternet çağı hamburger çağının bile önüne geçmiş durumda. Daha ilkokul yıllarında bir yarışın içerisine sokuluveriyor, yabancı dil eğitimi zorunlu halde öğretiliyor, yaşıtlarının bir adım önünde olmasının çok önemli birşey olduğu kanıksatılarak büyütülüyorlar. Doğuştan rekabet, doğuştan marka bilinirliği ve doğuştan yetişen pazarlama ruhlu çocuklar.. “Yerli Malı Yurdun Malı” gibi söylemler çoktan tozlu raflara kalkmış durumda, yerli malı haftası hala kutlanıyor mu bu arada? Çocuk ne bilsin Danone ile Sütaş arasındaki farkı, gözüne hangisi hoş gelse onu tüketecek, bilinç eksik evet ama bilinçlendiren var mı? Uzaktan solculuk naraları atıp da çantasında Marlboro taşımak, ayakkabısından giydiği kıyafete evinde kullandığı eşyaya kadar ithal ürünleri tercih eden, okul kurs taksitlerini hatta kirasını Dolar ve Euro ile yapan bir anne babanın çocuğunun sizce Deniz Gezmiş gibi idealleri olabilir miydi? Her devri kendi içinde değerlendirmek ve anlamaya çalışmak gerekli. Evet 68 kuşağında birşeylere karşı çıkmak boyun eğmemek daha kolaydı, bizi sarıp sarmalayan böylesi bir rekabet dünyası yoktu ve dahası Amerikan Rüyası henüz o dönemde rüya olmamıştı. Çok merak ediyorum Deniz Gezmiş şimdi yaşasaydı Lewis kot giyer miydi? Kimbilir belki de o dönemde amaçlananların bir kısmı bugün gerçekleşebilmiş olsa idi şimdi bu durumda olmazdık diyebilir miyiz? Neresinden düşünürseniz düşünün insan düşünmekten içinden çıkamıyor. Ben çıkamadım vesselam..
Bu yazı Ordan Burdan İçimden kategorisine gönderilmiş ve 68 kuşağı, deniz gezmiş, hatırla sevgili, pazarlama dünyası, şimdiki gençlik, tüketim toplumu ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.
Deniz Gezmiş Yaşasaydı Marlboro İçer miydi? için 4 cevap