Türkçe en sevdiğim dersti. Dilbilgisinin o tuhaf değişik kuralları… Basit, bileşik cümleler… Özneler, yüklemler, -de’ler-ki’ler… Severdim, hala severim ve gülümseyerek hatırlarım o kuralları. İsmin halleri vardı bir de… -i hali, -e hali, -de hali,-den hali, yalın hali…
Henüz yeni girdim 40 yaşıma ve kulağımda sevdiğim müziklerle dalıp gittim yine. 40 yılda ne aşamalardan geçtiğimi, nasıl değiştiğimi düşündüm.
Ve birden aklıma tıpkı ismin halleri gibi “Nihan’ın halleri” diye bir tamlama geldi. Sadece ben değil herkes için yıllar içinde değişen haller söz konusuydu.
Nihan’ın eskiden suskun hali vardı, her şeyi içine atan, tepkisini karşısındakine gösteremeyen, üzüntüsünü, kırgınlığını içinde yaşayan Nihan’ın kırgın hali… Bu hal zamanla Nihan’ın cadı haline dönüştü. Geçen gün bir AVM otoparkında engelli otoparkına park ettiğimi sonradan fark ettim. Hemen oradan çıkmaya çalışırken görevli geldi yanıma. Öyle sinirlice söyleniyordu ki “Hepiniz aynısınız, bakmıyorsunuz hep buraya park ediyorsunuz…” “Fark etmedim, çıkıyorum” diyeceğim ama baktım adam susmuyor, bir anda kan beynime sıçradı. Kendimi arabadan inmiş adamın üzerine yürürken buldum. Hayır yürüyorum da ne yapacağım? Avazım çıktığı kadar bağırdım adama, kapalı otopark sesimle çınladı. Söylemek var söylemek var, doğru düzgün söyleseydi ben zaten ezilmiş şekilde terk edecektim orayı. Sonra eve gelince düşündüm bu kim? Ben miyim? Kendimi tanıyamadım.
Ve karar verdim Nihan’ın 40’lı halleri var.
40 sayısının bizim kültürümüzde çok ayrı bir yeri vardır. Bir bebeğin 40’ı çıkar, bir yastıkta 40 yıl kocanır, bir kahvenin 40 yıl hatrı vardır, soğanın kokusu bile 40 günde çıkar, bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olunur. İşte bu kadar değerlidir 40 sayısı. İşte bu değerli sayı kişiliğimizin de başköşesinde yer alabiliyor. İnsanın 40’lı yaşları…
Yeri gelmişken 40 yaş ve sonrasına ilişkin sevgili Mamy’imden dinlediğim bilinen bir hikâye var; Tanrı her canlıya yaşını dağıtırken eşeğe sıra geliyor. Tanrı 40 yıl veriyor ömür olarak eşeğe. Eşek yalvarıyor; “Tanrım ben bu halimle bu kadar yükün altında 40 yıl yaşamak istemiyorum” diyor, Tanrı “Peki” diyor ve 20 yılını geri alıyor. Sıra maymuna geldiğinde Tanrı maymuna da 40 yıl bahşediyor, maymun da itiraz ediyor; “Herkesin maskarası olarak 40 yıl yaşamak istemiyorum” diyor, Tanrı yine “Peki” diyerek maymuna verdiği 20 yılı da geri alıyor. En sonunda sıra insana geliyor, Tanrı insana da 40 yıl veriyor ömrü için. İnsan itiraz ediyor hemen, “Bu yetmez bana, 40 yıl çok az” diyor. Tanrı da bunun üzerine “Peki öyleyse, maymundan aldığım 20 yılı ve eşekten aldığım 20 yılı da sana veriyorum” diyor. Ve insan, ömrünün ilk 40 yılını Tanrı’nın ona verdiği gibi insan olarak, sonraki 20 yılını yani 40-60 yaş arasını eşek gibi çalışarak, sonraki 20 yılını da maymun gibi yaşıyor.
Ve Nihan’ın 40’lı halleri… Buyurun;
Tüm arkadaş çevremin, aile üyelerinin, doğum günlerini, evlilik yıl dönümlerini ve bilumum özel günlerini kesinlikle unutmazken artık bunları hatırlamıyorum veya hatırlamak için özel bir çaba sarf etmediğim gibi başkalarına hatırlatma yapmak gibi kendime edindiğim görevleri de yerine getirmiyorum.
Sürekli vefalı davranıp periyodik olarak tüm akraba eş ve dostu ararken artık aramıyorum. Gereksiz beklenti düzeyini yükselttiğimi fark ettim. Aramadığımda daha değerli olmuşum. Ve sonuçta “Beni görmek isteyen beni zaten arıyor” diyorum artık.
Tahammülümün azaldığını görüyorum. Artık beni üzen, hayatıma bir şey katmayan insanların hayatımda yeri yok deyip bir çırpıda çıkarabiliyorum.
Günler öncesinden bavul hazırlarken, her şeyi son derece programlı yaşarken artık yolculuk sabahı hazırlanıyorum.
Ertelemiyorum, kendime zaman ayırıyorum, ne kadar sosyal statüm olursa olsun her şeye rağmen bu benim hayatım diyebiliyorum. Önceliği kendime tanıyabiliyorum. İş hayatında sorun olabilir mi diye yıllarca kararsız kaldığım halde sonunda dövme yaptırdığım gibi kim bilir belki 1-2 yıl içinde saçlarımın yanlarını Metallica’nın bir zamanlar ki gitaristi Jason Newsted gibi kazıtabilirim de…
Zaman beni daha az duygusal, daha acımasız daha bencil daha tahammülsüz ama daha mutlu yaptı. Zaman zaman bunu düşünüyorum mutluluğun sırları bunları mı diye, kim bilir…
40’dan sonra farkındalıklar değişiyor mu? İnsan ömrünün evreleri var mı gerçekten? 40’tan sonra şöyle, 50’den sonra böyle oluyor diyebiliyor muyuz?
Gerçekten tıpkı hikâyedeki gibi eşek gibi çalıştığım bir dönemdeyim. Hayatımın hangi evresi başlıyorsa başlasın ben kendimi Nihan’ın 40’lı halleri gibi özetlemeyi tercih ediyorum.
İş hayatında daha acımasız, daha duygu yoksunu ve şimdilerde buna daha profesyonel olmak deniyor, öyle oldum. “Acıma acınacak hale düşersin” sözünü hiç çıkarmıyorum aklımdan. Başlangıçta minicik de olsa bir şey beni rahatsız etmişse tolere etmiyorum, ileride daha da büyür, önlenemez deyip o rahatsızlığın üzerine gidiyorum; daha fazla büyütmeden o rahatsızlığı…
İsterse kimse beni sevmesin daha doğrusu artık kendimi sevdirmek gibi bir çabam yok, öncesinde herkese sevdirmeye çalışırdım kendimi niyeyse… Şimdi ise işyerinde ne kadar az sevenim olursa o kadar iyi yönetebilirim diyorum.
Şimdi beni anlamayanlara ya da üzenlere bırak gitsin diyebiliyorum.
Sayılı dostum var, hala güvenebiliyorum, güvenmek istiyorum.
Kırmızı çizgilerim var, bu kırmızı çizgilerimi aşmayanlar kalıyor yanımda, gerisinin olmasının bir önemi yok.
Artık hayatımda hiç kimse ya da hiçbir şey vazgeçilmez değil ailemden başka. Kolayca bırakabiliyorum. Hayatımda olmasa ne olur ki diyebiliyorum artık, 10 yılı, 20 yılı sildiklerim oldu, artık üzmüyor bu duygular beni. İnsanı zenginleştiren çoğaltanın yanındaki insanlar olduğunu düşünüyorum. Her şeyden daha çok ben değerliyim, ben önemliyim.
Belki daha sinirliyim, daha öfkeliyim, tepkilerimi sakınmadan yekten söylüyorum.
Evet, 40 oldum, belki 10 yıl sonra değişen hallerimi yeniden kaleme alırım.
Nasıl bir tesadüf ki tam bu yazıyı yazarken posta kutuma bir e-posta düşüyor; “40 yaş üstü çalışanları işe almak için 5 neden” Eşek döneminin bir hikmeti varmış demek ki 🙂
Nihan’ın 40’lı Halleri için 4 cevap