Bir arkadaşlık nasıl başlar, nerede biter? İlk tanışma, selamlaşma nasıl olur? Sonra nasıl kurulur diyaloglar? Kim kime hangi soruları sorar karşısındakini tanımak için. Sorularla tanınır mı insan ? Yaşayarak mı daha iyi tanırız yoksa? Yaşanmışlık ya da paylaşılmışlıkla mı ölçülür arkadaşlığın derinliği ya da yıllara sığan bir şey midir bu? Ayıklayıp içinden “Şunlar arkadaşım, ama bunlar dostum” da denir bazen. Ve daha da ileri gidilip “İnsanın tek bir dostu olur” da denir. Düşününce herkesle ne kadar farklı anları paylaşıyoruz, biri ile yaşadığımızı ya da yaptıklarımızı diğeri ile yapamıyoruz. Nabza göre şerbet mi veriyoruz arkadaşlıklarımızda?
Günlükler ile blogların kıyasını yaptığım bir yazı yazmıştım. Bugün düşündüm de günlüklerden bir farkı daha var blogların ama çok güzel bir farkı. Kısa bir süredir blog dünyasındayım. Önceleri kendim için yazıyordum ve sadece beni tanıyanlar ya da benim duyurduklarım okuyordu blog yazılarımı. Beni zaten biliyorlardı ve belki de bildiklerini yeniden okuyup yeniden yorumluyorlardı. Sonra bir gün bir ziyaretçi geldi sayfama hiç tanımadığım hakkında hiçbirşey bilmediğim adını ilk kez duyduğum biri. Duygularımı yorumlamıştı. Kim bu diye meraktan ben de onun blog sayfasını ziyaret etmiştim. Ve sonrası zincirleme olarak geldi, bir baktım daha önce yaşamımın hiç bir anında yollarımızın kesişmediği ama belli ki düşüncelerimizin birbirimizden habersiz kesiştiği pek çok arkadaşım olmuştu. Sorsanız bana “Bu kimdir, ne iş yapar, nerde yaşar, evli midir bekar mıdır, yaşı kaçtır?” bilmem. Yazılarını bilirim o arkadaşlarımın ve yazılarında yazdıkları duyguları ya da düşünceleri. Bir arkadaşımın evini satma hikayesini bilirim örneğin diğer bir arkadaşımın gönül kırıklıklarını. Ama kime neye kırılmıştır bilmem, evini kaça satmıştır yeni bir ev almış mıdır sonra onu da bilmem, sorgulamam da… Blog arkadaşlığı böyle bir şey sanırım, etiketlerin, sahip olunan statülerin ya da kimlik bilgilerinin sıfırlandığı, sadece bir birey; düşünceleri ve duygularıyla bir birey olarak varolduğu bir arkadaşlık türü. Hatta öyle ki uzundur yazı yazmayınca aramızdan birileri, diğerlerini merak etmeye başlar; “Nerelerdesin, uzundur sesin çıkmıyor” diye. Bir çoğunun sadece adını biliyorum bazılarınınsa adını dahi bilmiyorum, O sadece sayfasında isim verdiği kişidir benim için. İsmini bildiklerimin ise neye benzediklerini dahi bilmiyorum. Belki aynı restoranda yemek yiyoruz belki aynı yollarda yürüyoruz ya da aynı markette kasada sıramızı bekliyoruz. Resimleri olmayan arkadaşlarımın onlar olduklarını, yanımda duranın aslında duygu ve düşüncelerini ve yorumlarını çok iyi bildiğim blog arkadaşım olduğunu bilebilmeme imkan var mı? Daha da enterasanı aynı üniversitede okuduğum ancak kendisi hakkında çok az şey bildiğim arkadaşlarımdan birini de bu bloglar sayesinde yeni yeni tanımaya ve anlamaya başladım desem…
İşte bu nedenlerle günlüklerin bloglardan ayrılan iyi bir tarafı var. Hem etkileşimli, hem paylaşıma açık hem de insanın sanal da olsa -gerçek dünyada karşılığını fiziksel olarak bilemese de- bir çok arkadaşı olabiliyor.
Bu yazı aslında, blogumda bu süre içerisinde adlarını, yüzlerini, yaşlarını dahi bilmediğim çok sevgili arkadaşlarıma, duygularımı yorumlayan ve okuyan herkese teşekkür etmek için kaleme alındı, naçizane…
Blog Arkadaşlığı için 11 cevap