Freud’un sözüyle ego, “Şahlanmış bir at üzerindeki şövalye gibidir. İd ile süperegonun isteklerini uzlaştırmaya çalışan hakemdir. İd, ego ve süperego insan zihninin katmanlarıdır. Bu katmanlar birlikte yer almalarına karşın farklı düzlemlerde fonksiyon görürler.”
Yıllar yıllar önce ortaya koymuş adamcağız ve üçe ayırmış bir de; “id, ego, süper ego”
Efendim kısaca şu demekmiş;
Freud’un yapısal kuramı:
Ego, süper ego ve id, psikanalitik kuramda insan ruhunun üç parçadan oluşan bölümleridir ve zihinsel faaliyet alanını üç enerjik bileşene ayırma işlemi de şöyledir:
- İçgüdüsel ihtiyaçlardan ve dürtülerden türetilen psikolojik enerjinin kaynağı olan id
- İçe özgü kişi ile dış gerçek arasındaki örgütlü bilinçli arabulucu olan ego
- Kurallar, çatışma, ahlak, suçluluk gibi şeyler tarafından hafifletilmiş bilinçli zihnin içselleşmesi olan Süper ego
Bugün bu yapısal kuramdan yola çıkarak içimdeki bu katmanlara seslenmek istedim;
- En ilkel dürtülerim olan id, bugünlerde birilerini boğazlamak şeklinde dışa vuruyor. Ve hep söylüyorum bazı insanlar, içimizdeki bu ilkel benliği çıkarmak için ekstra çaba sarf ediyorlar.
- Ahh ego ahhh, sen yok musun sen? Nelere sebepsin? Sana fazla sahip olanlar yok mu, ne çektiysek onlardan çekiyoruz zaten? Birazdan sana yine döneceğim.
- Hah işte bu dengeleyici bir şey, kendimizce huzura erme noktası.
Bunlardan ikincisi olan sevgili egoma seslenmek istiyorum ayrıca; İd halimi ve süper egomu geçtim, halis muhlis egoma seslenmek istedim. Nerelerdesin? Bazen en yükseğe çıkıyorsun bazen de yerlerde geziyorsun. Seni çok yukarılarda görmek istiyorum da neden sen kendini gizliyorsun? Oysa bak başkalarının egolarına, hep yanlarında gezdiriyorlar, hiç bırakmıyorlar. Özellikle iş yaşamında “En değerliyim, en iyi ben bilirim, en uzağa ben giderim, en çabuk da ben dönerim” diyen hep o senin çığırtkanlıkların değil mi? Egosantrik insan doluyken etraf, sen neden benim içimde kafanı uzatmıyorsun? İyi bir nane değilsin orası kesin de bu kadar çok sana sahip insanın arasında e bazen ben de ihtiyaç duyuyorum işte sana… Fazla tevazu aptallık sınırında değil midir? Niye böyle hissettiriyorsun, çıksana saklandığın delikten?
Ben kendi egoma ne kadar kızsam da yine de severim kendisini, sadece çok yakınımda yanımda değil de o yüzden aramız biraz bozuk veya limoni…
Halbuki çevremde ne çoklar… Egosunu her gün parlatan, cilalayan, altı boş ama gereksiz öz güvenleriyle ve üstelik bunu da cahil cesaretleriyle süsleyen ve en kötüsü bunun farkında bile olmayan egosantrikler… Kimse bu kadar önemli değildir bence ve evet herkes eşsizdir ama kimse vazgeçilmez de değildir. İnsan kendini bunca önemsememeli bence, kastettiğim kendimizi sevmek, kendimize değer vermek değil, kendimize olması gerekenden çok daha fazla anlam yüklemek… Bu aslında bizi gülünç duruma da düşürebiliyor.
Belki egosu kayıp bir insan olarak ve belki fazla alçakgönüllü davranarak çok şeyi kaçırmış/kaybetmiş olsam da yine de uslu bir çocuk olduğu için severim keretayı. Tahammülde zorlandıklarımı ise oradan oraya deliler gibi koşan içindeki ego çocuklarıyla baş edemeyen insanlar olarak görürüm.
Ya da aslında hiç lafı uzatmadan Einstein’a hak vererek bitirmeli.
Sözüm meclisten çok da dışarı değil; var mı bilgin ondan haber ver yoksa senin egonun ne sana ne de başkasına faydası yok.
Madem öyle yeni yıldan ilk temennim egosuz bir iş yaşamı olsun.