Halkla Değil Haksız İlişkiler

Halkla İlişkiler nedir? Adı üzerinde halkla ilişki kurmak mı diyorsunuz? Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği, halkla ilişkileri şöyle tanımlamakta: “Halkla İlişkiler, bir girişimin kamu ya da özel sektörde faaliyet gösteren bir kuruluşun temasta bulunduğu ya da bulanabileceği kesimlerin, anlayış, sempati ve desteğini elde etmek ve devam ettirmek için yaptığı sürekli ve örgütlü bir yönetim biçimidir”*.

Kısacası bu bağlamda,  iki yönlü, üzerinde bilgi edinilmesi gereken, kendi içinde çok çeşitli pratikleri olan bir iletişim biçimi. Şüphesiz öğrenilmesi, uygulanması gereken belli bir birikim ve eğitim gerektiren bir konu. Gelgelelim ülkemizdeki algısına… (Merak edenler için neden taktım bu konuya, neden irdeliyorum? Yaram var, gocunuyorum)

İş ilanlarına şöyle bir göz gezdirin; aranan kişi bir resepsiyonist, yönetici sekreter, satış uzmanı hatta stand hostesi bile olsa hepsinin ortak adıdır; Halkla İlişkiler. Ya da bazen bu kadar açıkça da yazılmaz, özellikler sıralanır, utanmadan iletişim fakültesi mezunu yazılır, hatta bazen “Yüksek lisans tercih sebebidir” diye de eklenir, ve “Halkla İlişkiler Uzmanı” arıyoruz derler. Bir bakarsınızki aslında aradıkları telefonda satış yapabilecek zavallı bir iletişim mezunudur. Bu ilanların bir diğer ortak özelliği ve olmazsa olmazı Prezantabl” olmaktır. Ya da daha Türkçe bir ifade ile “Fiziği düzgün” derler. Bu mesleğin, kurumun görünen yüzü olduğunu ve de vitrini olduğunu kabul ediyorum ancak  bizde  vitrindeki manken olarak anılır halkla ilişkiler.

Hiç merak ettiniz mi neden dizilerde bir anda ortaya çıkan ve fettan bir kadını oynayıp başroldeki erkeği “Ayartmak” gibi kutsal bir görevi ifa edenler hep Halkla İlişkiler Müdürü pardon Müdüresi olur? Örneği çok; nadir izlediğim dizilerden biri olan Kavak Yelleri’nde bile, eski kocasını ayartması için işe birisini alması gereken otel sahibesi, bu görevi Halkla İlişkiler Müdüresine layık görmekteydi. Binbir gecedir devam eden ve artık kabak tadı veren bir başka dizide de, ilk bölümlerde yine bu görevi ifa eden bir başka Halkla İlişkiler Müdüresi idi. Fettan, güzel, alımlı bir Muhasebe Müdüresi, Eğitim Müdüresi ya da İnşaat veya Bilgisayar Mühendisi düşleyebiliyor musunuz? Bu kadar mı sınırlar koyuyoruz mesleklerle örtüşen dış görünüme? Bir kütüphane memuresi dendiğinde hadi itiraf edin, gözünüzün önüne saçları topuz yapılmış, gözlüklü, ciddi ve uzun etek – ceket giyen bir bayan gelmiyor mu?

Bizim ülkemizde satış yapan da, telefona bakan da, tanıtım yapan da, pazarlamanın herhangi bir alanında çalışanın da mesleği bellidir; Halkla İlişkiler. Bazen düşünüyorum da aslında çok gerek yok iletişim fakültelerinin bu bölümüne sınavla öğrenci almaya, direkt olarak “Fiziği düzgün” şartı koysalar seçim belki de bir çoğu için çok daha kolay olacaktır. Konuyu “Mankenden oyuncu olur mu, haber spikeri ya da gazeteci olur mu ?”ya getirerek dallandırıp budaklandırmak istemiyorum ama bu anlamda çok enterasan bir ülkede ve düzende yaşamakta olduğumuzu görebiliyorum.

Sonuç şu; iletişim fakültelerinde okutulan bir bölüm var adı; Halkla İlişkiler ve Tanıtım. 4 yıl boyunca emek verilen, dirsek çürütülen ve (tecrübenin eğitimden önde geldiğini kabul etsem de eğitimin varlığını da hiç yadsımıyorum) sonunda mezun olunup da burnu sivri, poposu  büyük ya da boyu kısa  olduğu için işe alınmayan zavallı bir iletişimciler ordusu var bu ülkede. Bu okullarda hasbelkader eğitim gören  erkekleri de bu kriterlerde hiç şanslı bulmadığımı da eklemek isterim. Erkek hemşireyi bile hala kabullenememiş bu ülkede, erkek bir Halkla İlişkiler Uzmanı ya da Müdürü çoğunun kulağını ve hatta gözlerini tırmalamakta. Ve ne oluyor biliyor musunuz? Öğrenilen herşey vücudun kullanılmayan organları gibi orada duruyor, kullanılmıyor, çünkü uygulama alanı bulunamıyor. Ve zavallı iletişimciler, içinde halkla ilişkiler geçen her ilana başvurduklarında bir kez daha aynı hayal kırıklığını yaşıyorlar.

Ve ne oluyor biliyor musunuz? “Ne ilişkisi kuruyorsunuz?” gibi gelen en aptalca sorulara bile muhatap olunduğu için bu zavallı işsizler ordusuna her gün yenileri ekleniyor, bardak doluyor, doluyor ve bir gün taşıyor. Ve içlerinden biri çıkıp bu yazıyı kaleme alıyor, olduğu bu!

 

* Kocabaş E., Elden M., Çelebi S.İ., Marketing PR, Media Cat yayınları, İsanbul, 1999

 

Sevdiysen Paylaş
Bu yazı İş-Güç Hayatı kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Halkla Değil Haksız İlişkiler için 10 cevap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.