Alışmak

Çok çabuk alışıyoruz. İnsan yapamam dediği şeyleri yapmaya, gidemem dediği yerlere gitmeye, söylemem  dediği şeyleri söylemeye alışıyor. Başlangıçları da bitişleri de çok çabuk kanıksıyoruz.

Ankara’da üç oda, bir salon bir evde yaşıyorduk. Derken hayat ve iş şartları eşimle beni yurtdışına savurdu. O koskocaman eve sığmayan biz ikimiz sekiz ay boyunca 15-20 m2’lik bir stüdyo dairenin içinde yaşadık. Yemek yediğimiz, uyuduğumuz, çalıştığımız, TV seyrettiğimiz hep tek bir oda vardı. Mutfak yoktu gibi, sadece bir tezgahtan ibaretti. Tüm bunlara rağmen çok mutluyduk. O kadar çabuk alıştık ki, bir aydan fazla kalamayız dediğimiz o eve. Hatta içini kendimizce eşyalar ve aksesuarlarla bile dekore etmiştik. Kısaca alışmıştık. Şimdi yine “Öyle bir yerde yaşar mısın?” deseler “Yok hayır” derim ama bilirimki eğer gidersem bir gün sonra alışacağımı.

Tatile gidiyoruz, üç gün, beş gün neyse… Bir otel odasında kalıyoruz ve gittiğimizde ilk yaptığımız iş bavulları boşaltıp dolaba, çekmecelere giysileri ve eşyaları yerleştirmek oluyor. Üç gün için bile olsa geçici olacağını bilsek de yerleşiyoruz, alışıyoruz. Orayı ev gibi benimsiyoruz.

Sonra zor geliyor ayrılıklar. Hüzünsüz olanı var mı? Sanırım bunun çözümü bavuldan giysileri hiç çıkarmamak. Hayatta hiçbirşeyi hep bizim ya da bizimle kalacak diye görmemek gerek. Ait olmamak, kanıksamamak, alışmamak…

Sevdiysen Paylaş
Bu yazı Ordan Burdan İçimden kategorisine gönderilmiş ve , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Alışmak için 1 cevap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.