Bazen bazı kayıplarda sanki komşunuzu ya da mahallede oyun oynadığınız o çocukluk arkadaşınızı kaybetmiş hissine kapılırsınız. Aslında hiç tanımadığınız, sadece televizyonda veya gazetede fotoğrafını, görüntülerini gördüğünüz o kişiler sizin hayatınızda öyle bir döneme damga vurmuştur ki sanki o insanla birlikte o dönem de kapanır içinizde.
80’li yıllarda çocuk olmak üzerine o kadar çok yazıldı ki… Tekrar bunları sıralamak niyetinde değilim, ne mutlu bana ki o yıllarda çocuktum ve gerçekten mahalle kültürü ile büyüdüm. Çocukken öyle bir milli bilincimiz vardı ki Türkiye adını herhangi bir yerde duyduğumuzda yaşadığımız gurur çocukça gururun çok ötesindeydi, Eurovision Şarkı yarışmasını böylesi bir dönemde milli bir dava haline getirmemizin de en önemli nedeni buydu belki. Orada, o tek kanallı siyah beyaz televizyonda Türkiye ismini görmek Türkçe şarkı duymak ne büyük bir mutluluktu.
Tam da bu duygular içinde yani yerli malı haftalarını kutlarken, Avrupa’ya dair tek bildiğimiz yaz tatillerinde oradan gelen eş, dost akrabalarımız iken, her sabah “Türk’üm Doğruyum Çalışkanım” andı ile güne başlarken, tam da o günlerde işte tanıdık O’nu, o müthiş kaçış hikayesi ile O’nu… Bulgaristan hükümetinin orada yaşayan Türklere yaşattıklarını duyarak da büyüdük, sevmezdik Bulgar’ı, komşuyu… O kaçıp gelme, sığınma, ülkeye getiriliş öyküsü ekranlara yansıyan o görüntüler, ve sonrasında henüz 12 yaşında iken ilk kez seyrettiğim Seul Olimpiyatı, Türk bayrağının dalgalanışı, İstiklal Marşımızın eşliğinde süzülen göz yaşlarım…
Şimdi, o yıllarda henüz yeni doğmuş veya doğmamış olan ekip arkadaşlarıma “Naim Süleymanoğlu öldü, çok üzgünüm” desem hiç biri bu duyguları bu şekilde anlamayacak, biliyorum. Onlar için O sadece kısa boylu rekortmen bir eski halterci… Ya benim için benimle aynı dönemde büyümüş çocuklar için… İşte bu yüzden sanki içimizden biri ayrılmış hissi, işte bu yüzden o bizim için karşı apartmanda oturan komşu çocuğu, bizden olmuş bir Şampiyon, Türkiye’nin çocuğu…Bu yüzden bazı ölümler daha çok acıtıyor çünkü içimizde bir yerlere, en fazla da çocukluğumuza, çocukken yaşadığımız ve hiç unutamayacağımız o duygulara dokunuyor, çok üzgünüm, rahat uyu Cep Herkül’ü…