Bir Kahve Yudumu Düşünceleri

 

Dün gece kahve yapmak için mutfağa gittiğimde, ne olduysa, bir anda çok sevdiğim bir arkadaşımı aramalıyım diye bir ses duydum içimde; “Kesinlikle birşey oldu  ve benim arkadaşımı aramam gerekiyor”. Hemen telefona sarıldım. Telefondaki ses, “Erdin mi, nereden biliyorsun?” dedi, “Neyi?” dedim. “Yapmamı istemeyeceğin şeyi yapacağımı…” Arkadaşımın o esnada bana göre kesinlikle iletişime geçmemesi gereken birisini aramak üzere olduğunu öğrendim. Ve uzun bir konuşmanın ardından, çokça bana ve hislerime hayret ederek telefonu kapattık. Sonuç; arkadaşım aramaktan vazgeçti. Ben vazgeçirmedim aslında, bu yönde telkinde de bulunmadım, sadece o an hissettim ve aradım. Sadece hissiyatım bile arkadaşımı aramaktan vazgeçirdi. Çoktan seçmeli şıklarının olduğu hayatında, kendimi arkadaşımın yoluna çıkmış, bir kavşakta durmuş ve O’nun yönünü değiştirmişim gibi hissettim.

Bu düşüncelerle odama gittiğimde, sonlarına geldiğim, okuduğum romana baktım. Kitap raflarında çok satanlar listesinde olduğu için değil, sadece ismiyle beni cezbeden romana: “Tanrı Her Daim Tebdil-i Kıyafet Gezer”

Kitabı bitirdim ve dün gece hem kitabı, hem arkadaşımı, hem hislerimi, hem de başkalarının üzerinde farkedilmeyen küçük ama aslında son derece büyük olan etkilerimizi düşündüm. Kitabın arka kapağında yazıyordu kitabın son cümlesi: “En önemli şeyler kimi zaman hiç fark edilmeden geçip gidenlerdir”

Günlük tüm koşuşturmaların, duyduğumuz onca can sıkıcı haberin içinde, tuhaf gündemlerin oluşturulduğu zamanlarda  yaşam hızla akıveriyor, heyecanıyla, üzüntüsüyle… Anlayamıyoruz bile nasıl da akıp gittiğini… Çoğunlukla olanlara anlam da yüklemiyoruz, “Öyle olmuştur” diyoruz ya da “Öyle olması gerekiyordur”. Ancak ne var ki biraz daha derinlemesine düşünüldüğünde- ki benim inandığım bu- tesadüf sanılanın aslında sadece tesadüf olmadığını farkediyoruz.

Laurent Gounelle’nin romanı aslında bir kişisel gelişim romanı. Alışılagelmiş kişisel gelişim kitaplarındaki gibi alt alta sıralanan şıklardan, oluşturulan zorlama reçetelerden ibaret değil. “Mutluluğun sırrı bu, hayatı keşfedebilmeniz için yapmanız gerekenler, kendine güvenin 10 altın anahtarı” gibi ithal ve göstermelik maddeler yığını hiç değil. Genç bir adamın hayatı ve bu hayatın içinde farkında olmadan, çaktırmadan kişinin kendisine doğru yaptığı bir yolculuk var kitapta. “Tesadüf, Tanrı’nın  fark edilmeden geçip gitmek için büründüğü biçimdir” ana fikri üzerinde yoğunlaşan, her an, her şekilde hayatımızın yönünün değişiverebileceğini gösteren bir roman. Gerçek gücün, kişinin kendi içinde mevcut olduğunu her satırda belleğe kazıyan bir roman. Kişinin kendisine koyduğu engelleri, korkuları, önyargıları nasıl silip atabileceğini, kaderi sandığı mutsuz bir yaşamı nasıl çok daha farklı bir yöne çevirebileceğini anlatan tesadüfi (!) bir roman.

Ve benim gece kahvesi, hem bu romanla, hem de arkadaşımla olan diyaloğumla derin düşünceler eşliğinde yudumlanıyor.

 

 

Sevdiysen Paylaş
Bu yazı Kitapların Kardeş Kokusu kategorisine gönderilmiş ve , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir Kahve Yudumu Düşünceleri için 2 cevap

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.