Bir dizi vardı yıllar önce izlediğim; “Flash Forward”… İki dakikalığına tüm dünya derin bir uykuya dalıyor ve tüm insanlar kendi geleceklerini görüyorlar o iki dakikada. Senaryo bunun üzerinde o kadar güzel yoğrulup şekilleniyordu ki bir süre sonra insana şu soruyu sordurtuyordu? Tesadüf diye bir şey var mı? Yoksa bizim tesadüf sandığımız şey aslında muhteşem bir kurgu mu? Görülen o iki dakika, bizim geleceğimiz bizim değiştirebileceğimiz bir şey mi? Veya geçmişte gerçekleşmemiş bir şey paralel evrende yeniden gerçekleşebiliyor mu? Bu ve bunun gibi bir dizi soru barındırtıyordu insan zihninde.
Geleceği bilerek yaşamak aslında ne kadar zor bir şey… Sanırım bunu kimse istemezdi. Bazen de bazı şeyler öyle olması gerektiği için oluyor diye düşünüyorum. Farklı olsaydı böyle olmazdı, o olmasaydı bu olmazdı gibi kelebek kanadı etkisine kadar gider konu aslında. Sadece 2017’nin bu son gününde düşündüğüm 25 yıl -ki kendi bilincimle hissettiğim 25 yıl- önce hissettiklerim, yaşadıklarım, bugüne gelmemi sağlayan tüm olaylar, kişiler, zamanında öyle olması gerektiği için öyleydi. Bunca zaman sonra o derin, ağır taşları kaldırmak, yerinden oynatmak hataymış bunu anladım, bilinmemesi gereken bilinmemesi gerektiği için bilinmiyormuş. Bunca zaman sonra yeni bir şeyler öğrenmek üzüntüden başka bir şey vermiyor ama ilk paragrafta yazdığım mantıkta da bakarsak belki de şimdi / şu an öğrenmem gerekiyordu. Her şeyin doğru bir zamanı var, neden diye sorgulamak anlamsız, çıkarılacak dersler var.
Hoşça kal 2017 bana çok şey öğrettin, derin kurguları, tesadüf denilen şeyin olmadığını ve daha bir çok gerçek yüzü, teşekkürler, daha da büyüdüm seninle…