Seviyorum bu ülkede yaşamayı, herşeyine rağmen, öyle ki bazı uygulamalar beni gülümsetebiliyor.
Hayatımda ilk defa bir arabam oldu, babamdan satın aldım, malum ruhsatı üzerime geçirmem gerek. Noter işlemleri falan derken bu sabah kendimi Emniyet Müdürlüğü’nün o karışık, kalabalık binasında buluverdim. Adımımı atar atmaz ki daha içeriye girmemiştim, yanımda sürekli birileri bana işlemimin ne olduğunu sorup yol göstermeye çalışıyordu, ne iyiliksever insanlar diye düşünebilirsiniz ama işin rengi başka. Eşim gülümseyerek “Bakalım hangisinin kucağına bırakacağız kendimizi” dedi, kaçış yok çünkü. Nitekim gözümüze birini kestirdik o da bizi kestirmiş olmalı ki, düştük peşine. Eskinin arzuhalcilerini anımsatıyor yaptıkları iş. Bizim adımıza formu aldı, sıra numaramızı aldı, doldurdu, herşey hazır, bize sadece beklemek kalıyor. Ödemeye gelince “Şu şu kadar, bu bu kadar bir de benim param: El emeği” deyiverdi, El emeği adı altında o sırayı beklememek o keşmekeşi yaşamamak için ne kadar derse vermeye hazırım zaten. El emeği paramızı da ödedikten sonra ruhsat yenileme işlemimizi tamamladık. Bana kartını verdi, işlemimizi yapan kişi, o kısacık anda aramızda dostluk ilişkileri bile kuruldu, alım satım aracılık hizmetleri yazıyordu kartta. Düşündüm kaç ülkede böyle meslekler vardır? Kaç ülkede el emeği böyle bişeydir? Dedim ya seviyorum bu ülkeyi, hem de çok….