Sessizliğin Sesi ve Umutsuzluk…

 

Umudumu yitiriyorum giderek… Umut olarak sarıldığım yıllar, günler, müzikler, filmler, dünya ve insanlık giderek uzaklaşıyor, siliniyor. Bir devir kapanıyor sanki, kapanan bu devir benim içimde mi yoksa herkes için mi karar veremiyorum. 

Çocukken beraber yakan top oynadığım en yakın arkadaşımla aramıza politika girmesinden utanç duyuyorum. Biz ve ötekiler olmaktan, tam ortadan ikiye bölünmekten mutsuzluğum ve umutsuzluğum…

Şarkılar dinliyorum, çocukluğuma ve hatta henüz daha doğmadığım ama iliklerime kadar hissettiğim yıllara gidiyorum benliğimin duygusal koridorlarında.  Yok, bir daha hiç geri gelmeyecek, hep kötüye işleyen bir sayaç gibi zamanın bizi umutsuzluğa götürmesini izliyorum. Oysa çiçek çocuklar, savaşma sevişler, 6. Filo defollar  o kadar da eski değil ki… Hele hele Kerpiç Restoran, Piknik Büfe, Soysal Apartmanı, Pera sokakları, genç Türkiye, Köy Enstitüleri çok eski değil ki… Yıl olarak çok eski değil belki ama düşünsel olarak o kadar geride kaldı ki…

Umudu yitirmek en acı olanı ama itiraf ediyorum ki güzel günlere olan umudumu yitiriyorum gün be gün…

Yaş aldıkça benim çocukluğumun, daha öncesinin ne kadar şanslı olduğunu idrak etmek de acı veriyor. Bu akşam bir çok versiyonu olan bu şarkı alıp beni nerelere götürdü, bir-iki damla yaş süzüldü yanaklarıma doğru…

 

Oysa yaşanacak, yaşatılacak ne kadar güzel, aydınlık günler varken…  Neden şortla sokağa çıkmanın suç sayıldığını, zamanında sinemaya gece 24 matinesine dolmuşla tek başına gidebilen bir üniversiteli olan benim şimdi gece 21 matinesine bile arabamla gitmekten neden çekindiğimi anlayamıyorum.

Ve ben umudumu yitiriyorum umutsuzca, sessizliğin sesini dinleyerek…

 

Ordan Burdan İçimden kategorisine gönderildi | , , , , , ile etiketlendi | 2 Yorum